hangi dilde yahut nasıl bittiği önemli değil. mühim olan sonlanması. ve her bitiş, her tükeniş ayrı bir dram vesilesi olur doğuştan hüzne programlı bünyemde. şimdi neredeyse herkesin ağız birliği etmişçesine şu lanet yıl bitse de kurtulsak dediği 2021 yılının son gününün son sabahındayım. nazan öncel dinleyip kış çayı içiyorum. ve galiba biraz da hüzünleniyorum. oysa daha bir yıl önce 2020’ye sövülüyordu. ondan önce 19,18,17....
demem o ki sevgili dostlarım, aziz romalılar; sizin sevmediklerimizi, bir çırpıda tüketip attıklarınızı, beğenmediklerinizi topluyorum ben. miladi yıllar da onlardan biri. verirseniz hicri yıllarınızı, saatli maarif takvimlerinizi, arkasındaki günün yemeklerini, kız ve erkek isimlerini de alırım. duvara astığınız manzaralı, bazıları günün tarihini işaretlemek için kırmızı şeritli duvar takvimlerinizi, hatta bir bankanın yahut tedarikçinizin yolladığı yeni takvimleri masanıza koyarken hiç düşünmeden çöp kutusuna attığınız masa takvimlerinizi ve defter takvimlerinizi de alırım. sevip okşar, incinen gururlarını tamir etmeye çalışırım. küçükten büyüğe, büyükten küçüğe dizer, asal sayılı yıllarla, tam sayılı yılları yarıştırır, eğlenceli oyunlar oynatırım. maruz kaldıkları kötü muameleyi unutturmaya çalışırım. tıpkı usta sanatçılarımıza yaptığımız gibi yaşarken görmedikleri ilgi ve sevgiyi öldükten, bir kenara atıldıktan sonra göstermeye çalışırım.
.
bunları ner’den biliyorum. daha dün, nerdeyse bir buçuk gün varken eski yılın tamamlanıp yenisinin gelmesine, finans uzmanımız tankut bey, abc bankasının verdiği masa ve defter takvimlerini dağıtmaya başladı. yenileri aldım koydum bir kenara. eskilerin özellikle kırmızı tatil günlerini sevdim, doğum günüme göz kırptım. sevimsiz geçen günleri de görmezden gelmedim ama sadece bir selam verip geçtim. 365 günü tek tek dolaştım. helallik aldım hepsinden.
sonra içeriye geçtim. masaların arasında gezindim. acı tabloyla karşılaştım. yeni takvimler baş köşede. eskileri bir karton kolide kapalı kamyon arkasına doldurulan zavallı mülteciler gibi, tepeleme, üst üste. günah lan bunlara dedim. kimse duymadı. bir gün erken kutlanan partinin kafasındaydılar. takvimleri aldım. üç kere öpüp başıma koydum. odama getirdim, on yıllıkların arasına bıraktım. tekrar içeriye gittim. temsili geri sayıma katıldım.
10, 9, 8, 7, 6, 5, 4....
4’ten sonrasını saymadım. 4 çünkü uğurlu sayımdı.
onlar saydılar. sonra alkış, kış kıyamet. maytaplar, dilli düdükler, hunili şapkalar falan. peşinden, patron kısa dedi ama çok uzun ve gereksiz bir konuşma yaptı. yalakalar coşkuyla alkışladılar. ben alkışlamadım. ama şirketin en eskilerinden biri olarak bana da dediler; "çık bir şeyler söyle."
çıktım.
söyledim.
eski takvimlerinizi dedim lütfen çöpe atmayın. onların da bir canı var...