tezgahtar efendiliğini bozmadan, tane tane açıkladı; “öyle deme ağbi. dövizdeki bu oynaklıktan sonra her şeyi ona yeniden fiyatlıyoruz. yiyecek içecek borsası oluştu. sattığımızı aynı fiyatla geri koyup koyacağımız belirsiz. o yüzden anlık döviz kuruna göre fiyat veriyoruz.”
ağzım açık kaldı. amerika’dan girip konya’dan çıkayım dedim. etrafta çocuklar ve kadınlar vardı. yakışmazdı. lakin olacak olan da kaçınılmazdı, zevk almaya çalıştım ve tezgahtara; sen ordan dedim o zaman beş tane hesapla. akşama arkadaşın düğünü var. ikisi yerim kalan üçünü de çeyrek niyetine boynuna takarım. tezgahtar durdu, ciddiyetimi anlamak için yüzüme baktı. diyecek yeni bir şeyim yoktu. daha fazla dayanamadım, uyandım zaten. üstüm gerçekten açıktı. saat sekizi yirmi geçiyordu. hayırdır inşallah demeden, yüzümü yıkamadan, su ısıtıcısını açıp küçük su dökmeye gidip dönüşte çayı demleme ritüelimi yapmadan dolar kuruna baktım hemen. ona bakarken omicron derler şerefsiz virüsün balkanlardan gelen soğuk hava gibi elini kolunu sallayarak türkiye’ye giriş yaptığını öğrendim. sağlık bakanının telkin ifade eden açıklamalarını okudum. hiç telkin olmadım. onun yerine çernobil patlamasından sonra bakın hiç bir şey olmuyor diyerek çay içen bakanı hatırladım. sonra niye bilmem truman show filmini anımsadım. doların, omicronun peşini bıraktım. sandra hanımın (bullock) yeni filmi düşmüş netflixe. sırf bayan bullock oynuyor diye konusuna bile bakmadan şimdi onu izleyeceğim. yoksa bu kabus bitmez. hiç bitmez dostlarım, kardeşlerim, aziz romalılar. tabi biz yine de o meşhum iki kelimeyi söylemeyi ihmal etmeyelim. hayırdır inşallah. hayırdır...
.
yaşar - hayırdır inşallah