44. mektup - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

44. mektup




yorgun.. uykunun yine tam alınamadığı. düçar sabahlardan biri. ofiste, çayımı beklerken. seni düşünüyorum. masamda duran mavi klasör. yanında bir kitap. sanki bir karar vermem isteniyor. oysa dışarıdaki zemheri soğuğu içeriyi teslim almış. gizli bir savaş. adı konulmamış. nihayet dakikalar sonra, “mavi huydur bende” diyen cansever galip geliyor bu soğuk savaştan. iki satır, iki satırdır kitabını önsözünden okumaya başlıyorum. dört buçuk sayfalık ön sözünün neredeyse tüm satırlarının altını çiziyorum. bazı cümleleri iki kere hatta üç kere okuyorum. ilginç olan cansever’in toplasan okuduğum şiir sayısı yirmiyi geçmez. ilk kitabını da daha dün aldım. ama şaire bu bağlılığım nereden ve nasıl bilmiyorum?
mektuplara ve düzyazıya olan düşkünlüğüm bir ortak kapı açmış olabilir diye düşünmekteyim. 
elbette edip cansever’i, özellikle mektuplarını okuyup da sana mektup yazmamak olmazdı. 
yazmaya oturuyorum.
bir ses.. 
tam da sana yazmaya başlamışken..
radyomda baba zula (bir sana bir de bana) çalmaya başlıyor. 
duruyorum. 
radyonun sesini biraz daha açıyorum.
seni düşünüyorum. ikimizi. 
sonrası... 
biliyorsun.. safi özlem..
..
şarkı bitti.
birinci mektubu okudum. 
durdum. 
yine yazmak istedim sana. 
yazamadım. sanki kelimelerim kaybolmuştu. halbuki en güzellerini senin için saklamıştım. o an, telaşla aklıma gelen bir kaç dizeyi ise umursamadım. genel geçer sözler olmasın istedim söyleyeceklerimin. bir anlamı olmalıydı. hatta birden fazla anlamı. tıpkı mozaik bir pasta gibi. çok renkli. çok sesli. ama özünde tek. tıpkı senin gibi. tıpkı bu sabah gün doğmadan önceki zamanın rengarenkliği gibi. oysa bunu senin de görmeni çok istedim. gösteremedim sana..
..
sonra, derinlerde bir sessizlik koptu. çığ gibi.
akabinde,  “turuncu kazağını ve hüzünlü gözlerini düşündüm” diye bir cümle geçti içimden. 
tuttum önce. söylemedim hiç bir şey.
böyle susuyorum bazen. 
konuşmanın anlamsız geldiği zamanlarda. kimseye anlatmak istemediklerini yalnız sana anlatmak istiyorum. fakat vazgeçiyorum anında. yorgunluğumla seni de yormak istemiyorum. uzun uzun susuyorum sonra.
..
bir kaç telefon görüşmesi. üç dört elektronik posta. ve çoğunluk şarkılarla öğleni buluyorum. 
sırf alışkanlıktan yemeğe gidiyorum. on yıldır şaşmadı bu düzenim. tuhaf. bu kadar dakik olmayı ben istemedim halbuki.. eskisi gibi çok yemiyorum artık. karnımı tam doyurmadan kalkıyorum. yürümek istiyorum eski günlerdeki gibi. içimde bir şey, rüyaya çağırıyor. ofise çıkıyorum. perdeleri kapatıp radyoyu açıyorum. şimdi gözlerim kapalı. seni düşünüyorum. bir de işte kafamda yarım kalan bu mektup. sen. mektup. ve şarkılar. atlı karıncadayım sanki. bir şeyler oluyor. bilincim zayıflıyor. seni görecek gibi oluyorum. fabrikanın sireni damarına basılmış canavar gibi böğürüyor. elimi yüzümü yıkamadan çay istiyorum. dışarıdan hurdacının faranjitli sesi geliyor. radyo, anlamını bilmediğim bir fransızca şarkıyı çalıyor şimdi. ben, karşılıklı içeceğimiz çayın hayalini kuruyorum. yürüyeceğimiz -şu yukarıdaki gibi- uzun yolu sonra. kimsenin itibar etmediği öksüz bir ağacın altında oturduğumuzu. usul usul konuştuğumuzu. göz gözeyken oluşacak anlamlı sessizliklerimizi. böyle küçük, mülteci isteklerim oluyor bize dair. 
şaşırıyorum da bazen. 
penceremden içeri süzülen güneş ışınları, radyomdaki hüzünlü şarkılar ve dahi devrik cümlelerimdeki noktalama işaretleri nasıl oluyor da hepsi birden bir şekilde sana bağlanıyor. 
merak ediyorum. ama sormuyorum. sadece özlüyorum
..
mektup. bitsin istemiyorum. çıkmak istediğimiz tren yolculuğu gibi uzun olsun mesela. umut veren fransızca şarkılar gibi güzel. 
bırakmıyorlar.
işyerinde yazmanın zorluğu. ayrı odanın olması kolaylaştırmıyor bazı şeyleri.
kamudan istifa eden patron yakınları şirketlerini kurup kartı bastırıp son model bir jeep ve beş siyah takım elbiseliyle sözleşme yapmaya geliyorlar. bir zamanlar o yıllardan geçtiğim için bıyık altından gülüyorum. ukalalıklarını gösterdiklerinde,  ‘ben sizin ciğerinizi biliyorum olm’ bakışı ile diş gösteriyorum. karşılıklı hırlaşmadan sonra patronun dediği oluyor. sözleşmeyi masaya atıp kaldığım yerden yazmaya devam ediyorum.
..
ayrı odanın güzel yanı. devasa penceremden kuşları görüyor olabilmen. mavi gökyüzünü. bulutları sonra.
herkesin yaşamının bir bölümünde hayata anlam giydirme çabası olmuştur. senden önce benim de oldu. bir ara yazıda aradım anlamı. sonra işte kuşlar girdi hayatıma. her akşam dört gibi doğudan gelip batıya kanat çırptılar. telaşlı. sanki ocakta yanan yemekleri varmış gibi. ama düzenli. bir ordu disiplininde. kah V biçiminde. kah ikili üçlü devriyeler halinde. bazısı abi bi’fotoğrafımızı çek bloguna koyarsın yakınlığında. bazısı bulutları öpmek ister gibi. yükseklerde. en yukarılarda. ama hep özgür. hep oyunbaz.
sonra işte bir akşamüstü sen geldin.
hayata dair bütün anlamlarım değişti. ezberlerim bozuldu. turuncu kazağını ve hüzünlü gözlerini düşündüm cümlesi geçti aklımdan. ama bunu sana söylemedim. şimdi söylüyorum. 
yalan yok!
tren raylarını. yalnız ve hüzünlü bankları. tren yolculuklarını. rize turist çayını. beşiktaş’ı. içli şarkıları. kış güneşini ve kuşları çok sevdim. ama hiç birini senin kadar değil.
artık bunu da biliyorsun..
..
şimdi işte, bir cemal süreya dizesi geçti aklımdan. fakat cansever’e ayıp olur diye yazmıyorum buraya. ama hatırlat lütfen. bir ara, yan yana geldiğimizde gözlerinin içine bakarak okuyayım bu şiiri sana. 
olur mu?
..
mektubu olabildiğince uzatmak istiyorum. çünkü kelimelerim uzadıkça sana daha yakın hissediyorum. ama işyerinde yazmak. 
söylemiştim. kolay değil. 
kafamda kurduğum bir cümleye telefon zili karışıyor.  bazen de ünleme çay alır mısınız sorusu karışıyor. dolaylı tümleci ararken imzası unutulmuş belgeye rastlıyorsun. ezcümle çalışırken yazmak zor. ama sana yazmak gibisi yok. hazzı başka. duygusu, kanatlanıp uçmak gibi. bunu da ben biliyorum!
..
ve şimdi. 
saat üçü biraz geçiyor. 
kuşların gelmesine üç şarkılık vakit var. ben sabahki konumumdayım. çayımı bekliyorum. seni düşünüyorum. ben zaten hep seni düşünüyorum. kuşların özgürlüğünde. bulutların pervasızlığında. gökyüzünün en can alıcı mavisinde diyorum sevgilim. 
ben hep seni özlüyorum.
bilmek isteyeceğini düşündüm...
..
istanbul, 09.12.2021