vurulacağı günü büyücü de bilmez* - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

vurulacağı günü büyücü de bilmez*




günler sandığımızdan daha hızlı geçiyor ibrahim. oysa bana sorsan şimdi; kaplumbağadan daha yavaşız derim. çünkü; sayılı günüm var. ve çünkü; söylenilenin aksine çabuk geçmiyor sayılı günler. hoş, sayılı gün bitince ne olacak birader dersen ki deme en çok korktuğum da o derim. ölümden bile. hem ölüm demişken geçmiş gün evde yalnızdım. keyfimde fena değildi hani. tam hatırlamıyorum şimdi ama ya bir film izliyor ya da ilhami ağbi okuyordum pencerenin ışığında. sonra birden baraj kapağının açılıp suların dere yatağında taşarak ve coşarak devasa bir sel akımı oluşturması gibi bir şey beynimdeki düşünce kapağını açtı sanki. bütün kılcal damarlarım düşünce seliyle doldu taştı. nihayetinde; böyle daha ne kadar çırpınacaksın, kendini memnun etmeden kimseyi memnun edemezsin dedi damarlardan birisi. öteki yorulmadın mı hala bu kadar yükü heybende taşımaktan? beriki; korkma, cesur ol dedi. bir başkası; o kadar yıl yaşadın da ne oldu? ne var şimdi elinde? sonu bu denli kesin olan bir hayat için bu kadar dert edinmeye, düşünce yükü sırtlamaya değer mi diye sordu. her damardan ayrı ses çıkıyordu. olm bi’sktirin gidin dedim ama biraz düşündüm haklılardı. ne içindi bunca mücadele, sıkıntı, stres, plaza köleliği, büyükşehir kabızlığı, işe gidip eve dönmeler, pazar sendromları? oracıkta işte ölmek istedim. doğrusu buhar olup yok olmak. tabi yazıldığı gibi öyle kolay değildi o işler. ama gerçek şu ki sevgili ibrahim ve bila dostlarım, kardeşlerim, sırdaşlarım; o bir kaç saniyede gerçekten ölmek istedim. sonra vazgeçtim. hem günahtı. hem korkunç. bir de bugünkü gibi lodos vardı dışarıda. ve penceremde siyah bir kuşun o sert rüzgara karşı nasıl direndiğini, o küçücük kanatlarıyla nasıl büyük bir mücadele verdiğini, pes etmediğini gördüm. rüzgar onu her geri savurduğunda o inatla bir öncekinden daha güçlü çırptı kanatlarını. ve yedinci tekrarda çatıya ulaşmayı başardı. sonra döndüm ve dedim ki kendime; şu kuş kadar mücadele edemeyecek miyim? vazgeçtim. siz de vazgeçin. hobi olarak da olsa böyle düşünceleriniz varsa şayet terk edin. heleki evde yalnızken hiç denemeyin. çok tehlikeli. mazallah. hadi oldu da o aşamaya geldiniz diyelim. işte yapılacaklar listesi; açın hareketli bir şarkı dinleyin. (tercihim balkan şarkısı) pencereden bulutlara bakın. kuş seslerini dinleyin. hatta sokaktaki hayatın sesini dinleyin. birbirinden metalik boyalı arabaların homurtusunu, seyyar satıcının o kendine has narasını, bir çocuğun yeni öğrendiği küfrü acemice sokağa savurmasını, odanızdaki eşyaların seslerini ve belki nefret ettiğiniz asansörü bile dinleyin bir şey anlatacaktır size. bana hem çok şey anlattılar. hem sadece bir şey anlattılar. “yazmalısın dostum” dedi hepsi bir ağızdan. 
ben de yazdım. evet.
.