22- hayata, sanki kaçacak bir otobüs muamelesi yapmaktan vaz mı geçsek acaba? - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

22- hayata, sanki kaçacak bir otobüs muamelesi yapmaktan vaz mı geçsek acaba?



üşeniyorum. erteliyorum. vazgeçiyorum. iyi olmam gereken hafta sonları hasta gibiyim. kollarımın içinde sanki solucanlar geziyor doktor. ya da benim kollarım etten kemikten değil demir külçelerden oluşmuş gibi. öyle ağır. öyle paslanmış. hafta sonları diyorum. bok varmış gibi erkenden kalkıyorum. hayır ne münasebet hayatı kaçırmamak gibi burjuvazi çabalarım yok. hem hayata kaçacak otobüs, vapur muamelesi yapmak neden? uyku problemim var sadece doktor. yoksa kaçan kaçmış, giden gitmiş çoktan. şimdi mesela dış kaynaklı soft müzikler çalan bir televizyonun önündeki koltukta bir seksen kaykılmışım. telefonu göğsüme bastırmışım. kafamdan akıp giden düşünceleri yakalamaya çalışıyorum. bu arada mutfakta fokurdayan çaydanlığın sesini duyuyorum. beynim; ‘kalk oğlum yine yakma çaydanlığı’ diyor. bedenim; emre itaatsizlik ediyor. ‘öfff abi ya biraz yatırmadın şurda, hastayım, halsizim görmüyor musun?’ diye isyan ediyor. ömrü billah anlaşamadılar zaten. hayatı zindan ve zehir ettiler bana. bir de kalp denen zerzevat var. bunların üçüncüsü. duygusal piç. ömrümü yedi pezevenk! yok çok aşıkmışmış da, deli gibi sevmişmiş de. eee sonuç? o kadar heyecan, duygu, metrelerce şiir, fersah fersah düzyazı, durduk yerde şapşalca gülümsemeler. ayakları yerden kesmeler, bulutlar üstü gezinmeler, kuşlara rakip olmalar falan. ne oldu? mantık kumkuması bey'fendi beynimizle anlaşamadılar. savaş çıktı. adem elması civarında birbirlerine ağır kayıp verdirdiler. fakat yenişemediler. ama son sözü gücü ve iktidarı elinde tutan beyin efendimiz söyledi. bu iş olmaz dedi kestirip attı. sonrası işte zavallı kalbim. çöllere mi düşmedi, kutuplara gitmedi mi? toparlayacağım diye canım çıktı. ikisi arasında denge kurmaya çalışmaktan tüm bu halsizliklerim, bezginliklerim aslında. biliyorum. lakin bir ‘kelime’ merhem yok. hayat diyorduk nereye geldik. buraya gelmeden çay suyu koydum. çayı nemlendirip süzdüm. pencereyi açtım. inşaattaki turuncu yeleklileri izleyecektim. ister istemez karşı apartmanda ‘sigara yiyen kadınla’ göz göze geldim. başımı eğdim. bir karga ikinci katın balkonuna kondu. o sırada sokaktan süüüüütçüüü diyerek geçti mahallenin sütçüsü. turuncu yelekliler dört kişiydi. ikisi yukarıda ikisi aşağıda. makaralar, palangalar. dış cephe karosu çekiyorlar aşağıdan yukarıya. kuvvetten kazanç. yoldan kayıp. p/f>1. hem kim demiş matematik hayatta ne işimize yarayacak diye? fen bilgisi miydi yoksa? ama işte işe yarıyor. görüyorum. işe yaramayan filmler ve kitaplardır. özellikle de kişisel gelişim kitapları. hayatın şifre çözücüleri olamaz. geçiniz efendim. fazla anlam yüklemeyiniz. mahvolabilirsiniz. olsa olsa minik bir umutlanmaya, ileriye yönelik hayaller kurmaya yararlar. çünkü hayatın denklemi söylenildiği gibi basit değildir. karmaşıktır. sonsuz bilinmeyenlidir. en nobel ödüllüsü bile çözememiştir. o yüzden yapılacak tek şey. yapabiliyorsan elbet. telefonu göğsüne koymak. sırt üstü uzanmak. akışına bırakmak. gelene hoş geldin. gidene eyvallah demek. çayı ocakta unutmamak. ama işte bir kalkabilsem. gidip şu torku’nun tahin helvasından alacağım doktor. bir kalkabilsem...belki o şerefsiz hayatı bile yakalardım. kim bilir!
.