20- torku’nun tahin helvası - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

20- torku’nun tahin helvası





oysa devletin resmi tahlil sonuçlarıyla ispatlanmış bir b12 ve d vitamin eksikliğim vardı. ama ona göre “bırakacakmışım kardeşim bu işleri”. 
hangi işleri?
 ilaç içme işlerini işte. ama doktor bunu ver...
 - geç bunları kardeşim. bak sana ne söylüyorum!!  
“bi’kere kilo alırım derdini, faslını es geçip günde beş öğün besleneceksin. doğal yemeye çalışacaksın. teyzeme (annem olur kendisi) söyleyeceksin o güzel ev turşularından bir bidon verecek. bir tencere de yoğurt mayalayacak sana. katkılı yemekten bıkmadın mı? probiyotik besleneceksin. haftada bir balık yiyeceksin, kelle-paça içeceksin. sonra işkembe bol sarımsaklı ve sirkeli.   
-iyyy işkembe mi?
sevmiyorsan kokusunu, burnuna mandal takacaksın. ama içeceksin o çorbayı. tarhanayı da ihmal etmeyeceksin. miden sağlamsa  1/3 sulandırıp alıç sirkesi içeceksin. değilse salatana kat. sonra torku'nun tahin helvası, sade. onu da mutlaka beslenmene kat. ara öğünlerde küçük küçük tüket. iştah açar, enerji verir. sıcak limonlu su iç. komposto iç. özetle beslenmene dikkat et. bırak şu kimyasalları. vücut bağışıklık sistemini güçlü tutmalısın” dedi. 
eyvallah dedim kapattım telefonu.
işkembe-kelle paça-sirke haricinde zaten çoğunu yaptığımı, derdimin beslenmeyle değil kendimle ve insanlarla olduğunu, büyükşehir mutasyonuyla baş edemediğimi, işin kendisinden bağımsız işe gidip eve dönmenin bile kendi başına bir stres kaynağı olduğunu söylemedim. bu sıkışmışlık halinden, ya kurtulamazsam endişesinden, onlar gibi uçamadığım için kuşları kıskanmamdan, mahalle-akran-akraba baskısından, yıllar önce yaptığım bir yanlıştan dönememenin verdiği ızdıraptan, kış günü çatlayan altdudağımdan dişlerimle kopardığım derinin sızısından, sık tuvalete çıkarıyor ve gece uykumu kaçırıyor diye pek sevdiğim çayı gönlümce içememenin verdiği burukluktan, yüz doksana iki yüz otuz ölçülü plaza camının arkasında her gün esir gibi beklemekten, hep aynı işleri yapmaktan, sessizliğe ve sakinliğe ahdedip gelişmeler karşısında bir türlü sakin kalamamaktan, devletin eyt-staj mağdurları oluşturarak attığı kazıktan, trafikten, kalabalıktan, gürültüden, apartmanda birlikte yaşama kültüründen bihaber insancıklardan, ruhumu sıkan yüksek ve çirkin binalardan, sıla özleminden, beşiktaşımın avrupa’daki içler acısı halinden, yeterince iskandinav filminin vizyona çıkmamasından bahsetmedim bile. telefonu kapatır kapatmaz cam şişemde kalan bir bardaklık suyu kupama doldurup pembe b12 hapımı içtim önce. sonra da yemekhaneden getirdiğim bir lokma ekmeğe on damla devit3 damlattım.