çünkü o anda dert yanacağım bir o vardı. kader ortağımdı! zira son model arabaya binmeyi pek seven ama saygının, düzenin, kuralların payesinden zerre nasiplenmemiş iki ayaklı öküzler geliş gidişli yolun iki yanına çocuklarını okuldan alma bahanesine park etmişlerdi. çift yönlü yolu tek şeride düşürerek trafiğin anasını ağlatmışlardı. biz de top sakallı abiyle arabalarımız sürtmesin diye ince mühendislik hesapları yaparken ben çoktan şirazeden çıkmıştım. abi gün görmüş, okumuş ama ne yazıkki “coğrafya kaderindir” tedrisatından öteye gidememişti. daha kötüsü bu duruma benden başka itiraz eden yoktu. herkes kanıksamış, normalmiş ve köprü trafiği bekler gibi çaresizce bekliyordu. bu adamların-kadınların okuldan aldığı çocuklar aynı şeyi otuz sene sonra bizim çocuklarımıza yapacaklardı. çünkü gördükleri oydu. bu haspamlar ve dingiller de otuz sene önce aynı şekilde okuldan alındılar zira. ben işimi göreyim de başkası ne olursa olsundu. ha ‘memleket batıyor, ekonomi yanıyor, adaleti mahkemeler değil sokakta vatandaş kendi tayin ediyor, çağ atlıyor dedikleri sağlık sisteminin hastanesi 45 günüm de dolu ultrason randevusu veremiyorum başının çaresine bak kardeşim diyor’ senin derdin de bu mu diye sual eden olursa şayet; evvela ibrahim tatlıses jargonuyla saygı duyarım. sonra da; “şeytan ayrıntıda gizlidir ve toplumlar hak edildikleri gibi yönetilirler” der susarım. belki de bizi kıskanan finlandiya’ya giderim!
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...