18-bu kaçıncı senfoni sam? - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

18-bu kaçıncı senfoni sam?



sanki radyoda değil de kafamın içinde bir orkestra var. çok sesli. kaçıncı senfoniyi icra ediyorlar bilmiyorum. ama sabahın yedisinden beri oradalar. bir ince sesli kadın. bir basbariton adam. ve yine arkalarında sıralanmış süslü püslü kadınlar ile papyonlu, siyah takımlı adamlardan mütevellit bir koro. yanı başımdaki sehpada bir kupa demli çay. kucağımda odaklanamadığım bir kitap ve kocaman bir hayat. herhangi bir nehrin denize açılan kolu gibi bir bilinmeze akıyorum. nehrin tersine doğru yüzmeye çalışan balıklar vardı ya hani? ismi aklıma gelmedi şimdi. işte bazen onlar gibiyim. bıraksam akışa halbuki kendimi. bırakmıyorum. bırakamıyorum. çünkü salondaki resme bakıyorum dakikalardır. oysa on dört senedir benimle. bu sabah ilk kez görüyor gibiyim. kim hediye etmişti unuttum. belki de satın almıştım. peki, niye şimdi dikkatimi çekti ki? bu senfoni çalarken? mozart mı strauss mu bach mı? kulaktan dolma klasik müzik bilgimle seçeneklerim ancak bu kadar bayım. ha hah beethoven’ı unuttuğumu sandınız. fakat onu bu mevzuya karıştırmayacak kadar iyi tanırım. hem mevzumuz aziz dostum ludwig değil. şu duvardaki tablo. bitişik nizam, dik çatılı iki taş ev görüyorum orada. bizim mimari olmadığı kesin. menşei olarak hollanda yahut almanya’dan yana tahminim. lakin hayalimdeki ev değil. baştan söyleyeyim. ama ve lakin bir lamba cini gelse ve dese ki; "üç hakkın var zırvasını unut işte sana tek ve gerçek bir şans. bu evde yaşama fırsatı. ne diyorsun?"
allah derim. düşünmeden atlarım. üstelik üstüne para bile veririm. çünkü ve zira; ressam bob bile daha güzelini çizemez. hem ben oldum olası sadelikten yanayım bayım. bilmiyorsunuz. tamam peki, resme odaklanalım. ama izin verin önce üçüncü ve son kupa çayımı alıp geleyim...
:
evet geldim. hazır mısınız? 
.
dedim ya öteden beri sadelikten yanayım. resimdeki sadelik beni cezbeden. bir ev. önünden geçen bir dere. yamacında iki büyük ağaç. şemsiye sapı, plastik şişe, motor kaskı vb cisim atılmayan derede balık tutan bir adam. adamın başında dikilen müşfik bir kadın. (muhtemelen üşütmesin diye az önce gelip hırkasını adamın sırtına bıraktı.) ve sonra envai çeşit çiçekler evin etrafında. isimlerini bilmiyorum ama önemli olan orada olmaları. o toprakta yetişmeleri. belki kasımpatı, belki begonya. lale zaten kesin vardır. dört adet tavuk sonra kapının önündeki. protein mühim çünkü. görünmüyor ama arkada bir yerde serserilik yapan bir köpek mutlaka vardır. çünkü ben öyle istiyorum. adı da zeytin. hayır derisinin renginden değil gözlerinden dolayı. sonra kuşlar eksik. bir resimden ziyade hayatın olmazsa olmazı. bir leylek, bir kırlangıç mutlaka olmalı. resimde yok belki ama çatının görünmeyen kısmında yavrularını doyuran bir kuş da var elbet. başka, başka ne var? daha ne olsun? iyilik, sağlık. tabi ki ruhun gıdası müzik var. açık olan pencereden dünyaya yayılan kaçıncı olduğunu bilmediğim ama çok güzel bir senfoni. duyuyor musunuz bayım?
.