karıncalar diyorum bayım 8 blog ötede - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

karıncalar diyorum bayım 8 blog ötede





kulağımdaki brazaville şarkısına, komşu apartmanlardan gelen pazar kahvaltısının telaşı karışıyor. tabak çanak, çatal bıçak sesleri ekseriyetle. konuşma sesi yok. belki yalnız biridir. belki geceyi kötü geçiren iki kişilk bir aile. bilemiyorum. ama mutfak eşyalarının sesinden yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu kesin. kişi veya kişileri dertleriyle baş başa bırakıp balkondan aşağıya bakıyorum bu kez. karşı dershanenin iki kadın öğretmeni bir ellerinde kahve, ötekinde bol jest ve mimiklerle binanın önündeki dar yolda bir ileri bir geri volta atıyorlar. ortamda baskın bir koku var. birileri sanki bütün dünyaya yetecek kadar patates veya biber kızartmışlar. öyle ağır öyle yoğun bir kızartma kokusu hakim evrene. hatta beynimin uçuk yanı bu kokudan biyolojik silah üretip dünyayı ele geçirme planlarının yapılabileceğini bile düşünüyor. beynimin diğer yanıyla dostum fyodor’un yeraltından notları’nı algılamaya çalışıyorum. aynı anda kahve içip vücudumun belli bölgelerini güneşe tutuyor, kalanını mavi şemsiyemin altında gizliyorum. yine tam karşımdaki kargaların bulut ayinini izliyor, burgaz’ın arkasında hep var olan o kuru yük gemisine bakıyorum. hepsini; üç ekim pazar günü, saat on gibi yapıyorum. pazar günleri çünkü en büyük eğlencem bu. doğrusu bu ya; uzun zamandır yazının başına oturduğum her vakit böyle. yazı beni hem dünyanın sıkıntısından, kederinden ve tahammülsüzlüğünden kopartıyor hem de hayata bağlıyor. bu ilk bakışta çelişki gibi görülebilir ama öyle değil. bunun nasıl olduğunu ne size ne de kendime açıklayamam şimdi. kaldı ki izah imkanım olsa bile bu yorucu eyleme girişmek istemem. onun yerine şarkı dinler, gördüklerimi anlatırım sadece. çünkü bayım; ben kendim bir ağustos böceğinin ruhunu taşıyorum. karıncaları arıyorsanız şayet onlar buradan sekiz blog ötede!..