bir adam radyoda ispanyol meyhanesini söylüyor. ben ofisin penceresinden boş boş bakıp gelecek senenin izin günlerini hesap ediyorum kafamda. arada ispanyol meyhanesi çalınıyor kulağıma. şarkıyı dillendiren kişi güzel de söylüyor hani. böyle duygulu falan. izin aritmatiğimi yavaşça masaya bırakıp şarkıya sarıyorum. çünkü beni uzun yollara, bazen de bulutlara atıyor. şarkıyı seslendireni merak ediyorum. alpay mı acaba diyorum yoksa erol evgin mi? ya da kim? belki de yaşar’dır diyorum hiç bir vakit iyi olmayan kulağıma güvenerek. öyle merak ediyorum. fakat tembelim. shazam’a bakmaya üşeniyorum bir süre. bayram izni ile iki günlük yıllık izni birleştirmeye karar veriyorum. sonra yine ispanyol meyhanesi. pes ediyorum artık. shazam’ı açıyorum. içeri giren muaccel hanım “bir çay daha” diye soruyor. timur selçuk diyorum. şaşkınız ikimizde. çay evet. yok hayır. çok mu içtim bugün acaba diyorum. muaccel hanım online eğitimden yüz yüze eğitime geçmiş öğrenci gibi suratıma bakıyor. peki alayım bir tane daha diyorum neden sonra. başını sallayarak, bardakları şıngırdatarak ve bana acıyarak alt kata iniyor. ben elimdeki bilgiyle ne yapacağımı bilmiyorum. pencereye doğru bakıp rıza silahlıpoda’yı düşünüyorum. cenk koray, stüdyo pazar’da kutu açarken ve lig maçları onar dakikalık bölümler halinde canlı yayınlanırken piyano çalardı o da. acaba diyorum timur selçuk da ispanyol meyhanesi’ni söylerken piyano çalıyor muydu?
.