anlatamam. ağlayamam.
on üç gün deniz tatili sonrası aynı his. şimdi on günlük “anne tatili” sonunda yine benzer duygular. dönüş günleri. son günler, kahvaltılar zor oluyor. ele kıymık batar gibi cana batıyor. tuhaf bir anlamsızlık. ait olamama duygusu. işte o zaman anlıyorum ki ben, göçebe atalarımın aksine yerleşik bir adamım. kısa süreli de olsa bu coğrafik değişiklikler, misafirlikler beni fena halde örseliyor. o yüzden bir orman sincabı gibi bir ağaç kovuğu yeter bana. gerisi teferruat. israf. tamahsızlık ibrahim.
evet genlerimde ve ruhumda kimi dalgalanmalarımın, büyük göçlerimin olduğu yadsınamaz. misal, üç yaz önce kaybettiğimiz ‘araştırmacı öğretmen’ büyük büyük dayımın anlattığına göre gerçekten orta asyadan gelmiş bizimkiler. yörüklermiş. sürüklene sürüklene sonunda karadenizin ortasına saplanmışlar. karşılarında akdağ. düzlükte ova, ağaçlık ve sulak bir araziye konuşlanmışlar uzun yıllar önce. e-devletteki soyağacına baktım kısmen doğruladım bu hikayeyi. ötesini berisini bilmiyorum. lakin ve son tahlilde bildiğim; ben hiç bir vakit göçebe olamayacağım. dedim ya yaşamak için bana bir ağaç kovuğu kafi sevgili ibrahim. gerisi boş. gerisi hikaye. gerisi ahmet, mehmet, süreyya.
.