babam ve.. - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

babam ve..




zaman kavramının tıpkı bu dünya gibi bir yanılsamadan, bir aldatmacadan ibaret olduğunu düşünüyorum bazen. duvardaki takvime baktığımda tam yirmi yıl geçmiş. bir başka deyişle 240 ay olmuş. yahut 1.040 hafta. yani 7.300 gün ya da 175.200 saat. 
oysa şu an annemin başında dua ettiği mezar taşına bakınca ne yirmi yıl, ne de düzinelerce hafta geçmiş gibi gelmiyor. onu daha dün kaybetmişiz gibi. sadece o gün toplanan kalabalık, yapmaları gereken vazifelerini ifa edip dünya telaşlarına bir an evvel dönmek için erkenden gitmişler de annemle bir ben kalmışız gibi. ilk günkü gibi. o zamanda yedi ağustostu. bugün de. şimdi işte, annem mezarın üzerindeki gereksiz otları yoluyor. mezar taşını silip yıkıyor. su bitince şuradan su getirsene diye bana sesleniyor. bense oturmuş onu izliyorum. her geldiğimizde değiştirmediği ritüellerini, hareketlerini ezberliyorum. sessizliği dinliyorum. ama insanoğlu acayip bir şey. garip bir yaratık. ölümün bu kadar kenarında otururken bile çok uzakmış gibi davranabiliyor. oturup yazı yazabiliyor mesela. halbuki babam yazdığımı hiç bilmedi. doğrusu ben de bilmiyordum. vefatının beşinci yılında başladım yazmaya. hala yazıyorum. özledikçe yazıyorum. kızdıkça, hüzünlendikçe, canım sıkıldıkça yazıyorum. bu yazdıklarımı okusa ne derdi hiç bilmiyorum ama? zaten okusaydı bu kadar da rahat yazamazdım. hem o kadar yakın değildik. ama şartlar. ama yetiştirilme biçimlerimiz. ama olsun. ben öyle de çok sevdim babamı. biliyorum ki o daha çok sevdi beni. lakin ona karşı yaptığım huysuzluklar aklıma gelince bir sızı kaplıyor içimi. böyle olunca konuyu ve düşüncemi değiştiriyorum hemen. florya’da denize girdiğimiz vakitleri yahut bir gece vakti şehir hatları vapuruyla onun yanında güvenle haydarpaşa’ya yanaştığımızı, üniversiteyi kazandığımı söylediğimde yüzündeki sevinci ve gururu ama beni yine alıştığı gibi uzaktan sevmesini, sesindeki gururlu titremeyi, bir sonbahar akşamı beşiktaşlı gökhan keskin’in ispanyol takımı athletic bilbao’ya attığı goldeki sevincini izliyorum zihnimde. sonra annem su istiyor. karşıdaki çeşmeden iki bidon su doldurup getiriyorum. anneme uzatıyorum. annem babamın mezarının başında, üzerindeki açan sarı çiçeğe sabit nazarlarla bakıyor. beni duymuyor. alçak sesle ona bir şeyler anlatıyor sanki. rahatsız etmiyorum onları. boğazıma bir şey düğümleniyor. konuyu ve düşüncemi değiştiriyorum hemen....