bulantı - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bulantı



otuz yedi gün sonra burgaz’ın karşısındaydım sevgili ibrahim. yeni bir şey yoktu. bu zaman zarfında, kısa süreli yağmur geçişleri gibi minik tatiller yapıp işe gidip eve dönmüştüm. burgaz’a doğru geriye yaslanıp telefonumdaki müzik çaları oynattım. göksel, yalnız kuş dedi. canım sartre çekti! üşenmedim (normalde milyarlar verseler kalkmam yerimden. bilirsin, öyle üşengecim.) kalktım. kitaplıkta bulantı’yı buldum.
..
yeniden burgaz’a karşı kuruldum. bu kez de nouvelle vague, algo familiar diyordu. ama ne güzel söylüyordu. sonra bir şey fark ettim. onunla bizim, ortak bir şarkımız olmadı hiç. bu şarkı bizim şarkımız olsun diye gıyabında oylama yaptım. ve oy çokluğu ile algo familiar bizim şarkımız oldu. 
sartre diyordum evet. bulantı’nın ortasından bir sayfa açtım. sanırım algıda seçiciydim!

elbette seni ilk öptüğüm anı da hatırlıyorsundur?
-zafer kazanmış gibi cevaplıyorum:
yaa, çok iyi hatırlıyorum.. thames kıyısında. kiew bahçelerindeydi.”

sayfayı kapadım. o anı düşündüm. lise ikiye gidiyorduk.
bende çok iyi hatırlıyordum. beni ilk öptüğü anı!
nasıl unutulur?
unutulmaz.
..
başımı kaldırdım. burgaz’ın balkonumdan görünen doğu ucu bir timsah başı gibi uzanmış sakin sakin yatıyordu. önündeki lacivert deniz, soluk ve puslu bir maviye dönüşmüş. arkada çınarcık, sanki ince, beyaz bir tül perdenin ardında kalmış gibi silik ve yorgun görünüyordu. anakarada, bana yakın çatılarda toplanan bir grup martı günlük son konuşmalarını yapıyorlardı. kafamı tekrar aşağıya, kitaba eğdim. gözlerim bulantı’nın kapağında olduğu halde düşündüm. biz seninle ne çok şey yapmadık! herkes geçmişini, güzel anılarını falan özler. bense birlikte yapamadıklarımızı özlüyorum. yalan yok ama en çok seni özlüyorum..
..
başımı bu kez yükseğe, daha yükseğe kaldırdım. masmavi gökyüzünde bir martı yalnız dolaşırken serin bir rüzgar esti. nefis bir rayiha geldi burnuma. algıda yine seçiciydim. elbette senin kokundu bu. aksini iddia edenle düello yapar, gerekirse tehlikeli şiirler okur, dünyaya sataşırdım. çünkü öyle emindim. çünkü öyle..
neyse..
..
kucağımda bir kedi miskinliğinde duran kitabı son kez açtım. bu kez algım da seçiciliğim de yoktu. ilk altı çizili cümleye odaklandım.

yeni bir şey yok, öyle mi?
kişinin yalan söyleyip kendisini aldatmasına bayılıyorum doğrusu.”
.