.
balkonda oturmuş, medine dilencisi gibi esecek bir tutam rüzgar için duacıyken bir yandan da alçak uçuş yapan martılara hayran oluyordum. telefonum dile gelip "artık dayanacak gücüm kalmadı. bir an evvel şarja koy beni be adam" demesinin üzerinden belki beş, belki altı martı geçip iki üç de yalancı rüzgar esmiş olmalı. sonra işte pil yeteri kal doldu yazısını yahut yapay zekanın gizli emrini gördüm. hemen çıkardım kabloyu prizden. ne olur ne olmazdı. kaz dağlarında maden çıkarmak için patlatılan dinamitler gibi patlıyormuş bu meretler. isviçreli bir bilim adamından dinlemiştim bir keresinde. neyse.. zekadan, algıdan çok uzaklaşmayalım..
telefonun şarj emrinden az evvel de google çeviride la vie continiue’nun anlamına bakarken google efendi bana satın alabileceğim ürünleri bu sefer kibarca söylüyordu. "mithadcığım bak sen zahmet etme aradığın çeşit çeşit ürünleri mahallenizin overlokçusu gibi ayağına getirdik. hepsi bir tık uzağında. hani belki almak istersin diye düşündük." böyle istanbul beyefendisi gibi hadi cinsiyetçi olmayalım eski istanbul insanı gibi yaklaştığına bakmayın siz bu köftehorun. o ne yandan çarklı, o ne işini bilen adsense şeytanıdır. bilmezsiniz. ama işte o biliyordu. hemen alacağımı. eşek gibi internet alışverişi yapıyordum. üstelik öyle emekli amcaların, teyzelerin almak için değil de gezmek için dolaştığı gibi akşam pazarcısı değildim. istatistiklerim beşiktaşlı atiba’nın pas isabet yüzdesiyle yarışacak derecede yüksekti. internette aradığım ürünlerin yüzde doksan üçünü alıyordum çünkü. niye doksan dört ya da doksan iki değil de doksan üç diye itiraz edenler var sanki aranızda. etmeyin güzel insanlar. yüzde birin lafı olmasın aramızda. üzülürüm. hem ben diyorum ki; yapay zeka, trump, rusya, wikileaks, seçimlere müdahale, facebook vesaire. öte tarafta eski ufocu amerikan yöneticileri de uzaylılar ha geldi ha gelecek diyor zaten. sen de yüzde birin mi peşindesin?
evet iki bin yirmi üç seçimlerinde yüzde birin önemi büyük olacak gibi gözüküyor belki ama iki bin yirmi üçe gelmeden kaç felaket dayanabilir bu yaşlı dünya ve bilge çınar anadolumuz? emin değilim. aha işte elsa da amerikayı kasıp kavuruyor ben bu satırları yazarken. keza çin'in hint okyanusuna düşen roketinden zor yırttık. hakeza yalnız ve güzel ülkemize dönersek yüzümüzü; covidi bitiremeden müsilaj kusturduk marmara ve kuzey egeye, temmuzlar nisan, ocaklar mayıs oldu. her yaz bağrımızdan çok yanıyor ormanlarımız. herkes elinde bir tabanca adaletini kendi arıyor. sinek vurur gibi insan vuruyor. yetmiyor hayvanlara işkence ediyor. sanayileşip teknolojikleştikçe dünyanın suyunu daha çok ısıtıyoruz. anlayacağınız tek suçlu sıktığımız deodorantlar ve dolayısıyla orhan gencebay değil. hepimiz suçluyuz. hepimiz etoo’yuz. asslında hepimiz gönüllü birer truman burbank'ız!
.
bak işte, yazının başında yapay zekalardan dünyayı ve insanlığı ele geçireceğinden endişeliydim. lakin şu kısa turdan sonra dedim ki acaba şu yapay zekalar mı yönetse dünyayı. zira insanın yıkıcılığından daha kötücül bir şey yok bu dünyada. ha yumurta tavuk hesabı yaparsak yapay zekayı da ortaya çıkaran yine insan evladı sonuçta. o vakit şöyle diyerek veda edelim. iyi insanların geliştireceği, “iyi yapay zekalar” herkese!
.