42.mektup - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

42.mektup



hani bir şarkı duyar insan yahut rüzgarın savurduğu bir kokunun esiri olur. derinlerde bir yerde gizlenmiş özlemi şiddetli bir diş ağrısı gibi sızlar. şarkıyı değiştirmek, kokudan olabildiğince uzaklaşmak beyhudedir. elini, kolunu nereye koyacağını şaşırırsın. öyle bir sabahtı. ne yapacağımı bilemedim. tuttum telefonumdaki “yeni” isimli şarkı listesini düzenledim. yerli şarkıları tamamen çıkardım. sadece anlamını ve sözlerini bilmediğim yabancı şarkıları bıraktım. tam 43 parça. iki saat, kırk dakika. 
.
bazen de tersi olur.
hani biraz daha uzansan tutabilecekmiş gibi yakın hissedilen isimsiz, kokusuz, yurtsuz mutlulukları olur insanın. 
öyle yakın. öyle uzak.
sebepsiz bir umut doğar içine. her şeyin güzel olacağına dair. 
bir şey. bir his.
.
zaman diyorum çabucak geçip yıllar ve yollar yuvarlandıkça daha bir duygusala bağlıyor sanki insan. candan’ın söylediği gibi şarkılarla, şiirlerle avutuyor kendini. ben mesela hala yaşadıklarımdan çok yaşayamadıklarımın özlemindeyim. sen dahil. afrika hariç. 
hem şairin aksine yaşadıklarımdan öğrendiğim yeni bir şey de yok. dünya kurulduğundan beri olanlar hep aynı. tarih kitapları tekerrürden ibaret. öyle olmasaydı savaşları bir, iki, üç diye sıralarlar mıydı hiç? dolayısıyla bu mevzu çok su kaldırır ve boyumuzu aşar. hayallerimize odaklanalım biz. en az dünya barışı ve sosyal adaletin gerçekleşmesi kadar imkansız görünse de aşığım rengarenk hayallerime. onların gerçekleşebilme ihtimallerine. 
hayallerim diyorum; masmavi. yemyeşil. 
iyot kokusuyla çam kokusunun iç içe geçtiği geniş zamanlı hülyalar bahsettiğim. zira bu rüyaların kiminde kaz dağlarının eteklerine yüzümü sürüyorum, zeytin ağaçlarına sarılıyorum. kiminde ise ıssız ve sessiz uzun bayram tatillerinde bile kalabalıklaşmayan sakin bir adaya tutunuyorum, kumsalda uzun yürüyüşler yapıyorum. elbette hepsinin başrolünde sen varsın.
bilmiyorsun!
.
çok sıkılıyorum bazen de. bilhassa yokluğunda. gördüğümde sana anlatma isteğimle dolduğum o kadar çok şey oluyor ki. 
anlatamıyorum!
yazarsam geçer diyorum. çalakalem yazıyorum. kadıköy-beşiktaş arası gidip gelen tarifeli vapurlar gibi. hiç durmadan. bir o kıyıya, bir bu kıyıya çarpa çarpa yazıyorum. bazen geçiyor içimdeki sıkıntı, boşluk. ama çoğu zaman geçmiyor. ne zaman faaliyete geçeceği bilinmeyen bir yanardağ gibi sessiz ve derinlerde öylece yatıyor.
sonra seni hatırlatan bir şarkı çalıyor yahut sahilde ilk esen rüzgarın sırtına binmiş bir koku geliyor, kalbime konuyor. ne yapacağımı şaşırıyorum. elim ayağıma dolaşıyor. kımıldamadan, öylece oturuyorum. hiç ara vermeden telefonumdaki kırk üç şarkıyı bitiriyorum. tam iki saat, kırk dakika.
.

vitaa - sans regrets