bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek* - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek*



tuhaf. 
bugün martılar telaşlı. sanki mahallelerinde yangın çıkmış gibi çığlık çığlığa, bir sağa bir sola çılgınca uçuyorlar. bir tanesi hatta kafamın üstünden özgürlüğe kanat çırptı. ben yine seni özledim. özlemimi kelimelerle sağaltmaya çalışıyorum. bulduğum her yere yazıyorum adeta. ve bir tek sana..
ama sana.
yazmamak için diyorum bahanem çok. yazmak için cesaretim yok.
hem ne diyordu süreya, cansever için?

her şeyin fazlası zararlıdır ya
fazla şiirden öldü edip cansever

galiba ben de çok yazmaktan sevgilim..
.
her pazar gibi bu sabah da balkonu yıkadım bir kez. iki defa burgaz’a baktım. üç kez seni seviyorum dedim içimden. en uzaktaki fırına gittim. aynı sokaktan 4 defa geçtim. sonra yaptıklarımı saymaktan vazgeçtim. yüzümü güneşe döndüm. seni yine özledim. 
.
biraz pesoa okudum. biraz birhan hanım. durmadan dönen dünyanın acaba neresindeyim diye düşündüm biraz. ahmet kaya ile hüzünlendim. caro emerald ile neşelendim. ama ve yine de başa çıkamadım özleminle.
.
suyun akıp yatağını bulmasını bekledim yıllarca.  oysa boşunaymış. kendi bacağımdan asılmam gerekiyormuş. belki cesaretim yoktu. belki gücüm. bir şeyler eksikti işte. ama merak etme, kendime iyi bakıyorum!
.
telefonumun ekranına yansıyan görüntümü izledim sonra biraz. şakağımdaki beyazları. kirlenen sakallarımı. renk vermeyen yüzümü. artık konuşmayan gözlerimi. 
kimdim ben? 
ekrandaki adam mı? yoksa bunları yazan mı?
hangimiz daha az örselenmiştik. hangimiz daha çok tutunuyordu bu zorlu hayata?
bilemedim. 
.
gerçi beni anlamak için öyle bilime, felsefeye yahut tarihe gerek yok iki gözüm! yazılarım gibi dümdüz, sıradan bir  adamım. hafta içi, işe gidip eve dönen. hafta sonları, market alışverişinden sonra bir dilenci gibi güneş arayan. biraz kitap okuyan biraz sinemaya hayran. ha bir de devrik ve kısa cümleleri seven. denizden vazgeçmeyen. hepsi bu. artık varsa da eksiği ve fazlası mahşerde mahsuplaşılır. ben razıyım. umarım herkes razı olur.
.
sonra dar yollardan geçiyorum rüyalarımda. ibiza sokakları olsa gerek. belki de casablanca.
emin değilim.
işin aslı sevgilim; daha önce gitmediğim, hiç bilmediğim yerler.
ama tüm bu sokakların ortak özelliği ne biliyor musun?
önce denize sonra sana açılıyor olmaları.
tıpkı kurduğum tüm cümlelerin, dinlediğim bütün şarkıların ve izlediğim tüm filmlerin sana çıktığı gibi.
bir gün diyorum, sana gösterebilmek umuduyla geçiyorum buralardan.
elbet bir gün.
.
son tahlilde; dünyevi işlerle oyalanıyorum yokluğunda. selami şahin dinliyorum mesela alaturka bir radyoda. bir ay sonra çıkacağım tatilin hayaliyle falan avunuyorum. yolda giderken dinleyeceğim şarkıları, okuyacağım kitapları falan ayarlamak gibi küçük burjuvazi düşüncelerim de olmuyor değil hani. peki tamam itiraf ediyorum ; sadece bir şarkısını tesadüfen dinlediğim istanbul arabesque project albümünü dinlemek istiyorum yol boyu. belki biraz göksel, biraz da zaz. ve gittiğim yerde bir kaplumbağa gibi hareketsiz durmak istiyorum. böyle saatlerce, güneşin doğuşuna ve batışına aldırmadan. zamansız ve mekansız olmak istiyorum.
çok şey mi istiyorum?
belki. 
ama ve neye göre, kime göre? 
tartışılır. fakat ben tartışmak istemiyorum sevgilim. olursa kuzey ege. olmazsa yine kuzey ege. daha olmadı çay içeriz diyorum. hem sen olmayacaksan yanımda, gitmelerin ne anlamı var ki?
.
* cemal süreya - üvercinka
.