şöyle ki; büyük büyük çok büyük dedem inkadır. ve inkalar içinde hiç bir şey tutmaz. zararına olacağını bilse de dışarı atar. dolayısı ile hayatın olağan ve olağanüstü akışı içinde beynimize ve kalbimize dolanları kum saatinin ters çevirir biçimde aşağıya akıtmak bizde gelenektir. böylece vücutta bezeydi, sivilceydi, börülceydi falan oluşmaz. doktor reno salatalık kremine de ihtiyaç duymayız.
hani bir yazısında murathan mungan; "hayattan kaçtım edebiyata sığındım. yazıyı evlat edindim, okurları akraba " diyordu ya.
ben de ne vakit hayattan kaçsam yazarken buluyorum kendimi. yazarak belki sorunlarım çözülmüyor ama en azından sıkıntım da artmıyor. misal daha geçen gün izlediğim bir filmde esas adamımız; "acını yaşa, hüznünü ve öfkeni yaşa. asla içine atma" diyordu. sanırım ben de içime atamadıklarımı yazıyorum sevgili ibrahim.
.
93- şöyle bir düşünelim; ikinci dünya savaşı bitmiş. savaşı amerika ve müttefikleri değil de almanya ve japonya kazanmış. ve kendi ülkeleri dışında koca amerika kıtasını bölüşmüşler. biri büyük nazi imparatorluğu’nu kurmuş. öteki japon pasifik devletini. dünyanın hali nasıl olurdu?
amazon prime dizisi, yüksek şatodaki adam bu tarihi kırılmayı konu edinmiş.
aslında dört sezonu bitirmeden daha ilk bölümde yukarıdaki soruya cevabım netti. değişen çok bir şey olmazdı. ki hali hazırda ırkçılık ve faşizm belki isim değiştirerek devam ediyor. nazilerin yahudilere yaptığını şimdi yahudiler (amerika desteği ve israil devleti eliyle) filistinlilere yapıyor. siyahi insanlar hala ikinci sınıf insan muamelesi görüyor. “özgürlükler abidesi amerika’da” rengi yüzünden polis hala bu insanları öldürüyor. (bkz. george floyd cinayeti) yani doğu ve batı cephesinde değişen bir şey yok müdür. insanın olduğu her yerde kaos, şiddet, barbarlık ve tabi ki bencillik hakim. bunu kendimize biz yapıyoruz. dolayısıyla savaşın kimin kazandığının önemi yok. mühim olan barışı daim kılmak..
peki bu mümkün mü?
benim cevabım da sizinkiyle aynı maalesef!
.
94- arada instagrama uğruyorum. kim ve neci olduğunu bilmediğim insanların fotoğraflarını beğeniyorum. bugün fark ettim ki; en çok kuzey ege fotoğraflarını beğenmişim. kilitbahir olsun. küçükkuyu olsun. yahut assos. var beni çeken bir şeyler bu coğrafyada sevgili ibrahim. var bir şeyler. dur bakalım!
.
95- emekli olunca küçük bir sahil kasabasına yerleşip domates, biber ekmekten vazgeçtim. aynı mıntıkada küçük bir çay ocağı açacağım. çünkü dün, bugün, önceki gün falan işyerinde -mutfak görevlimizin mecburi mazereti nedeniyle gelmediği, benim de her sabah kargaları kıskandırırcasına çook erken gelerek- demlediğim çayı öve öve bitiremediler. bunun üzerine başımı göğe kaldırıp babama; “gör bak ne diyorlar oğluna” dedim. babam sessiz kalma hakkını kullandı. ama benimle kıvanç duyduğuna eminim. böyle böyle vazgeçtim bahçivan olmaktan. çayhane son kararım. ama öyle para kazanmak için değil ha. zaten maddi durum yettiği ölçüde para almam gelen gidenden. tek şartım olabilir. çay ocağının arkasına konduracağım küçük kitaplığa okudukları bir kitabı bağışlamaları ya da oradan değiş tokuş etmeleri. en kötü bir hikaye anlatmalarını isterim. bloga çünkü malzeme lazım. yıllardır burada ağla ağla benim de anam ağladı valla. biraz değişiklik iyi gelir diye düşündüm bugün dört çayından on beş dakika sonra.
.
96- neredeyse her sabah görüyorum onları. işe giden yolumun üzerinde. semt parkının içinde. belediyenin koyduğu egzersiz aletlerinin üzerinde. ama her gün. kol ve bacaklarını sallıyorlar düzensiz tekrarlarla. ben onlar gibi olmayacağım diyorum. her seferinde. elli üstü, altmış yaş altı emekli abiler. sarıya boyalı demirler üzerinde. eller havaya, bacaklar ileriye. çok fazla konuşmuyorlar. sanırsın, olimpiyatlara hazırlanıyorlar. öyle ciddiler. konuştuklarında da konu sezen’in şarkılarından farksız. kimi takmış hükümete. kimi fenerden şikayetçi. sabahın köründe artık temizlik bahanesine karıları mı kovuyor evden. yoksa emekli oldukları günden beri bir türlü tutmayan uykuları mı buna sebep?
bilmiyorum. ama beton binalar ve egsoz dumanları arasında spor bahanesine ölümü beklemek diyorum. delilik ibrahim. vallahi delilik!
.
97- keşke diyorum bazen
dünya tepsi gibi düz olsaydı ve
şu kentsel dönüşüm ucubeleri olmasaydı
kilometrelerce uzaktan görebilseydim seni..
.