“aslında karışıklık içimdedir ve bu mektubu yazma isteğim, karışık ruhumun kapıldığı samimiyet buhranlarından biridir.”
cümlesinden sonra okumayı bıraktım. buraya kadar olan satırları yazdım. tekrar mektuba dönme yahut bu yazıya devam etme konusunda kararsızım. arada kaldım. güneş artık sağ bileğime inmiş durumda. içimde bir his var ama anlamlandıramıyorum. adını koyamıyorum. sanki içimden dışarı çıkmayı bekleyen bir şey var. ama iyi mi kötü mü kestiremiyorum. korkuyorum. kaçıyorum bu duygudan. sana sığınıyorum. anılarımızı düşünüyorum. keşke diyorum milyonuncu kez. keşke. zamanlamamıza hayıflanıyorum. imkansızlığımızın keskinleştirdiği çaresizlik jiletiyle kesiyorum ruhumu. sırf içimdeki bu duygudan kaçmak için. acıyı acıyla bertaraf etmeye çalışıyorum. fakat fazla uzaklaşamıyorum. yakalanıyorum. sorgulamak için merkeze götürülüyorum. beynim soruyor. kalbim konuşmuyor. sessiz kalma hakkını kullanıyor. aralarında çıkar çatışması olduğu çok belli. zaten bundan bir müddet önce, kalbim beynimi, mantığını esir almıştı. şimdi keserle birlikte hesap da döndü. karışık işler. beni karıştırmayın da ne yaparsanız yapın diyorum. ama dediğimle kalıyorum. gözünü kulağını atamadığı gibi kalbini ve beynini de atamıyor insan. kendi hallerine bırakıyorum onları. fakat içimde patlamak üzere olan duygu olduğu yerde duruyor. güneş şimdi sağ baldırımla, karın çeperimde. bense sonsuz boşlukta, uzay istasyonuyla kenetlenmek üzere olan uzay mekiği gibiyim. güneş tüm vücudumu kaplayınca birleşme tamamlanacak. ya patlayacağım. ya başaracağım. öyle bir his.
.