argentina - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

argentina



yaptığım işi unutup dışarıda, bizim telaşımızdan daha yavaş akan hayata dalıp gitmişken yakalıyorum kendimi son günlerde. bir boşvermişlik hali ile sorumluluk kumkuması olmuş bir halin arasında sıkışıp kalmış gibi. ne yana dönsem olmuyor. yazsam. ya da sussam. yine olmuyor. sanki, bilinçli bir dalgınlık hali. şimdi mesela; bugün gördüğüm, aynı sokaktan geçen dördüncü kağıt toplayıcısı bu. benzer kirli elbiseler, çıplak ayaklar ve koca bir çuval dolusu yük. ister istemez bir kıyas başlıyor. acaba hangimizin yükü daha ağır?
.
bazen de. -şimdi olduğu gibi- öyle yoğun, öyle özlem dolu bir his geliyor. yazsan olmaz. yazmasan olmaz. kaçsan kaçamazsın. atsan atamazsın. elbisendeki tüm ceplere en ağırından yükler eklenmiş gibi. yetmemiş beline koca bir kaya parçası bağlanmış gibi. ağır ağır atıldığın suyun dibin doğruna çökersin. batsan olmaz. çıksan yine olmaz..
.
az önce yaz sağanağı vurdu, geçti. içimdeki bu sıkışmışlık hali geçmedi. aslında pazar akşamından beri yazıyorum. yazıyorum. 
yazıyorum. 
sonra..
hayır, sanılanın aksine silmiyorum. biriktiriyorum. 
düşünüyorum. 
bu yazma eylemi, ne menem bir iştir?
“yazarak, hayattan eksikliklerimizi mi kapatıyoruz?” diyen zarifoğlu’nun aksine ben de diyorum ki; böyle çalakalem yazarak kimi ikna etmeye çalışıyoruz?
okuyucuyu mu yoksa kendimizi mi?
zaman zaman süslü, cafcaflı kelimelere sığınmaktaki asıl gaye nedir? 
mantıksız geliyor bazen. 
soruyorum yine.
neden hala buralardayım ve çekip gidemiyorum?
.
hal böyleyken dexter takılıyor aklıma. ve elbette, onun unutamadığım arjantin düsturu.

"herkesin bir arjantin hayali vardır. 
arjantin, arjantindir işte. 
nereye gidersek gidelim kendimizi ve yaralarımızıda beraberimizde götürürüz. acaba yuvamız ona kaçtığımız yer midir, ondan kaçtığımız yer midir
yoksa her şartta kabul gördüğümüz, sığındığımız yerler midir?"
.
.