bugün, erkin baba’nın ‘bize de bir gün kader güler, güler inşallah’ şarkısını mırıldanarak, katar katar bodrum’a, seferihisar’a, ayvalık’a, karadeniz yaylarına, silivri yazlıklarına göç ödenlere öykünerek, mayısın gelişine sevinerek, umutları taze ve serin tutmaya çalışarak değişik duygular içinde yıkadım emektar balkonumu. elbet böyle gitmeyecekti. bu devran dönecekti. ve ben de bu şehirden temelli gidecektim. elbet bir gün. o güne kadar da; psikolojisi bozulan yığınların psikolojimi bozmasına müsaade etmeyecektim. trafikteki ve marketteki lüzumsuz ve panik kalabalıkları, şehrin bağrından gökyüzüne doğru dikilen çirkin inşaatları, etrafı kirleten pis yaşam unsurlarını, adalar açıklarında kente bir habis gibi çöken puslu ve kirli havayı görünce sabır, biraz daha sabır diye telkinler dökecektim başımdan aşağı. dokuz altı mesailerime bir oyun nazarıyla bakacaktım. hafta içi biten şarjımı, hafta sonları balkonda güneşlenme şenlikleri düzenleyerek, kâh yazarak kâh okuyarak ama en çok da dinleyerek dolduracaktım. hakeza aynı balkonda, beşiktaşımın kısıtlı imkanlarla ve efsane sol ayağının önderliğinde şampiyon olmasını ümit edecek, geçmiş şampiyonlukları anacak ve babamı özleyecektim. burgaz’a da bakacak özlemlerimin kalbimi sızlatmasına engel olmayacak, ama afrika hariç diyerek attila ilhan’a hak verecektim. güneşin bulutların arasına saklanmasını fırsat bilip önce yüzümü, sonra ruhumu okşayan bahar rüzgarını ve beraberinde getirdiği rayihaya tutunup uzaklara, çok uzaklara gidecektim. misal, geçen yıl suskunluğunu bana benzettikleri amcam öldükten sonra köyümde gidecek tek akrabama, boyunu posunu ama en çok sabırsızlığını ve densizliğini benzettikleri büyük dayımın yanına, harman yerine kurulacaktım. gölün karşısındaki tarlamıza prefabrik ev kurma hayalimi anlatacak ama o itiraz edecekti; “prefabrike ne gerek var yeğenim, beraber güzel bir ağaç ev yaparız sana” diyecekti gerçek hayalimin bu olduğunu bilerek. “inşallah” diyerek gülümseyecek ve o günün gelmesi için niyaz edecektim. ve işler beni bekler deyip alelacele geldiğim rüzgarın sırtına aynı tezcanlılıkla atlayıp altı metrekarelik mutlanma balkonuma dönecek ve her şeye rağmen; “hayat güzeldir” diyecektim. life is beautiful...
.