los lunes - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

los lunes


öğleden sonraki ilk çayımı getirdi. sakince masaya bıraktı. tam çıkarken, biraz sonra ikinci çayı da getirirsin dedim. tamam dedi. on beş dakika geçti, getirmedi. aramadım. üşendim. şu kelimeleri bir araya getirirken bile acayip yoruluyorum. bir isteksizlik. bir huzursuzluk hali kaç zamandır. içimin baharı açmadı daha. oysa dışarısı. orta ve yakın dünya öyle mi? başımı sola çevirdim. bir direğin tepesinde iki martı şakalaşıyor. gökyüzü masmavi. güneşli bir pazartesi daha dedim içimden. sanki bir umut vardı. zaten ‘jose ve santa’nın ruhu’ da rahat durmadı. dürttüler aniden. ben gitmekle kalmak arasında bocalarken ikinci çayım geldi. teşekkür ettim. afiyet olsun dedi. başımı yine pencereden dışarıya çevirdim. şakacı kuşlar gitmişti. ama mavilik olanca güzelliğiyle orada duruyordu. jose ve santa’nın dışarıya, güneşli pazartesiye çağıran zihnimdeki yüz ifadeleri de öyle. 
bir an için gözlerimi kapadım. açtığımda açık bir denizdeydim. bir geminin güvertesinde. şehir hatları vapuru mu o? yok hayır, arabalı vapur. en üstteyim. yüzüm güneşe dönük. hafif bir rüzgar okşuyor şimdi yanağımı. hava sıcak değil. ama soğuk da değil. bahar sonu. yaz başı gibi. yalnız değilim. kendimle beraberim. on yıl önceki halim ve ben. çok değişmemişiz. içimiz aynı. yine huzursuz. yine düşünceli. ruh uzaklara bakıyor, yakındakileri düşünürken zihin. ve yine.. neyse... eskiye nazaran saçlar biraz daha dökülmüş. dökülmeyen şakak kısımları beyazlamış. biraz da kilo almışım sanki. öyle diyor on yıl önceki halim. ben cesaret edemedim. sen edebilecek misin bakalım diye de ekliyor. cevap da yüz de vermiyorum eski bene. yüzümü çünkü güneşe ödünç verdim. hem bu ne laubalilik daha ilk dakikadan. oysa ikimizde biliyoruz. aynı eşikteyiz. on yıl önce. on yıl sonra. her on yılda bir aynı eşikte saatlerce, günlerce, aylarca kalmadık mı? şimdi yeni bir on yıl. ben yine durmuş öylece bekliyorum. peki ama neyi? 
bilmiyorum..
.