ver o zaman gömleklerimi* - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

ver o zaman gömleklerimi*


allah’ın bildiğini kuldan saklamak niye? hem hangimiz hayatın bir dönemecinde yahut çıkmazında bu noktaya gelmedik ki? hangimiz sevmedik? hangimiz üzmedik? hangimiz tehlike anında kırılacak camı aramadık? 
sabahın karanlığında ve tam şoförün ardında, yüzümde çift maskem, kucağımda siyah evrak çantam ama sırtımda yılların yüküyle yoldaki sarı ışıkları bir bir yutarken ne zaman bitecek bu bıkkınlık, yorgunluk ve yaşıyormuş gibi yapmak dedim otobüsün camındaki aksime. şoför üzerine alındı. "inecek mi var?" diye sorarken dikiz aynasından da arkaya baktı. kimse ses etmedi. ben de etmedim. ama içimden konuşmaya devam ettim. mutsuzluğu ve yılgınlığı artırmaktan başka neye yarıyor kendinden önce başkalarının üzülmemesini düşünerek ayakların geri geri basarak işe gidip eve dönmek? istemediğin bir zorunluluğu, sorumluluk bilinciyle aşmaya çalışmak. iki yakası bir araya gelmeyecek hayallerle avunmak? araflarda dolanmaktan yorulmadın mı artık dedim. aynadaki ben dile geldi. o meşum şarkıyı replika etti: bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin. söyle canım ne dersin? anlık bir şeydi. lakin hak verdim herzeye! hani böyle bıçakla kesilir gibi, bilmem ne kombicisinden yahut bankasından değil de başka bir cenahtan bu kez ilahi bir mesaj gelse akıllı telefonumuza. bu dünyadaki yorgunluklarınızın sonuna geldiniz gibi mesela. sonra işte fişi çekilen elektrik süpürgesi gibi aniden diyorum. küt! o vakit belki huzura erilir? belki de erilmez. bilemiyorum. ama düşünmedim değil bu ihtimali doktor. eskiden ruh taşıyamıyordu ama bedenle idare ediyordum. tıpkı tek motorla giden uçak gibi. ama şimdi, iki motor da tekliyor. senin anlayacağın; durum leyla doktor. durum fena leyla!
misal bugün, müfettiş bey soruları ardı ardına sıralarken ben yine mecburiyetten, iş icabı cevaplar verirken aradaki boşluklarda marmara’nın en küçük adasına bakıp gündüz yakamozlarının parıltısında sonu gelmez hayaller kuruyordum. benden en az on yaş genç olmasına rağmen ve yine en az benim bıkkınlık seviyemde zorunlu sorularını sorarken müfettiş bey, arkadaki işsiz diğer müfettişler de geyik sardırırken hepimizin manasızlığını düşündüm. hepimiz oyalanıyorduk işte. istemediğimiz işleri yapıp istemediğimiz hayatları yaşarken. o an, in the name of the father filmindeki irlanda’lı gerry geldi aklıma. ingiliz mahkemesinde sonucu nerdeyse belli mahkemede idamla yargılanırken adam asmaca oynuyordu vakit doldurmak için. gerry’den ne farkımız vardı? galiba, onun cesareti vardı. bizim yoktu. hepsi bu.
hepsi bu doktor..
.