tahammülsüzleştim - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

tahammülsüzleştim



neler oluyor? hiç bir fikrim yok. sanırım. dünya dönüyor. önce gece ve gündüz. sonra mevsimler oluyor. haftalar, aylar sonra. yoksa tersi miydi? işe gidip eve döndüğüm gibi. son bir kaç aydır bilhassa. karıştırıyorum. önce eve mi dönüyorduk yoksa işe mi gidiyorduk? ilk ne zaman başladı? kim başlattı? oysa kısa cümleler kurmak en büyük dileğim. az konuşmak. hiç yorulmamak. insanlardan ve belki dünyadan uzaklaşmak. yahut uyumak yüzyıllar boyu. çünkü batıyor! her şey. herkes. eski bir ferdi tayfur şarkısı gibiyim. ne huzurum kaldı ne tahammülüm. sevgili ibrahim. sen o kadar dikkat ederken kurala, nizama. kendinden başka kimseyi sevip saymayan “insancıklar” o kadar çok ki etrafımda. eskiden geçiş üstünlüğü onda olmasına rağmen yol veren taksici, minibüsçüler bile olurdu. şimdi haklı olanın değil gözünü açanın hükmü geçiyor. haşa ve kat’a eski istanbul beyfendileriyle hanımefendilerini aradığım düşünülmesin. sakın, ha sakın. ama ve lakin; siz arkadan gelirken apartman kapısını tutan, günaydın iyi akşamlar diyen insanlar çok uzağımızda değillerdi. keza gecenin üçünde son ses tv açan mahlukatlar daha yoktu. hem olric’te yoktu. ve 87 kışı daha yaşanmamıştı.
demem o ki ibrahim; dünya kirlendikçe biz büyüdük. biz büyüdükçe dünya daha da çekilmez oldu. misal her daim ve şartta maskem yüzüme yapışık dolanıp gözümden nefes alırken, yanımda yöremde maskesiz, gerine gerine gezen soytarılara kafa göz dalmamak için zor tutuyorum kendimi. keza markette ödemesini yaptıktan sonra senin beklediğini göre göre, sen yokmuşsun gibi kenarda toplayacağı malzemesini geniş geniş ve ağır çekimde kasada toplayan abiler ve ablalar yok olsun istiyorum. yalan yok şimdi. ha, olmuyorsa şayet yanıma üç şey bile almadan bir adaya transfer hakkı istiyorum. çünkü tahammülsüzleştim sevgili ibrahim. anlıyor musun? bir kedi bile istemiyorum. istanbul'u ve trafiği ve üzerime üzerime düşen yüksek binaları söylemiyorum bile! insanların dünyada kendilerinden başka varlık yokmuş gibi rahat davranmalarına, vurdumduymazlıklarına ayar oluyorum!
bu kafayla iklim de değişmez. film de gelmez şehre.
ama sen yine de gülümse sevgili ibrahim.
somurtmak, öfkelenmek benim işim.
lakin işte, ben sırada kuzu kuzu beklerken yandan yandan girenlere kafadan girmek istemem suç sayılmamalı. olacaksa da eğer; bir ormana salın beni. hayvan dostlarımla daha medeni yaşamazsam ben adam değilim. hatta beşiktaşım küme düşsün. bak büyük yemin verdim. ötesi yok. ama öte taraftan patron kaprisiyle uğraşırken bir de patronun hısımlarıyla imtihan olmak istemiyorum. ha imtihan olacaksam da istediğim küfürden başlama hakkım baki olmalı. günah olmamalı. fırından çıkarken insanlık namına tuttuğum kapı için teşekkür beklemek gibi bir saflığa düştüğüm için kendime ayrı kızıyorum. tahammül edemiyorum. zira teşekkürü geçtim, abi kapıya ‘pandemik elini’ sürmemek için aradan sıyrılmaya çalışıyor. o noktada işte çıkıyorum insanlıktan. bırakıyorum kapıyı suratına suratına. çünkü bundan böyle, öyle. kısasa kısas. ama neler oluyor bize. yine neler oluyor dersen. hiç bir fikrim yok. uzaklara gidesim var. çook uzaklara.. insansız topraklara..