şimdi. unutmak için yazıyorum. neyi? sağ omzumdan, dirseğime doğru inen ağrıyı. ben yazdıkça sanki daha çok ağrıyor. durunca da ağrıyor. orta yolu bulmak, dengeyi tutturmak zor. hayatta da öyle değil mi?
keza unutmak için youtube’da ispanyolca sözlü hafif müzikler dinliyorum bu sefer. ama dinledikçe de ağrıyor. sustukça yine. sonra saatli maarif takvime bakmak aklıma geliyor. eskiler, otuz ocak için ne diyorlar acaba? kırlangıç fırtınasına daha çok var mı? zemheri kışı bitti mi? merak ediyor insan. koridoru bir uçtan öbürüne adımlıyorum. ağrımı bir süreliğine unutuyorum. koridorun sonunda yani saatli maarifin asılı olduğu duvarın dibindeyim. lakin duvar boş. iki bin yirmi takviminin dikdörtgen şeklinde izi var sadece. bu kış 2021 takvimi almadığım aklıma geliyor. aynı anda omzumun ağrısını anımsıyorum. olmaz böyle bir ağrı. omzumdan dirseğime yarıyorlar kolumu sanki. boş duvara bakıyorum. takvimi olmayan duvar da bana. sarıya çalan duvardaki boyanın tam rengini, sosyetik adını hatırlamaya çalışıyorum. oysa çocukluğumuzda çok farklı seçenek yoktu. tavan kireç, duvarlar ya mavi ya da sarı olurdu. zaman ilerledikçe seçenekler arttı. şimdi işte; önünde dikildiğim, bu sktiğimin duvarı şampanya mıydı ay ışığı mıydı, fil dişi miydi yoksa. neydi, neydi? halbuki bu eve taşınırken boyattığım usta, ballandıra ballandıra anlatmıştı. istisnasız kırk kere söylemiştir rengini. lakin bulamıyorum. bulamadıkça omzuma bir bıçak saplıyorlar sanki. takvim yok. hafıza bitik. bu durum daha çok ağrıma gidiyor. işin doğrusu bir süredir yaşadığımız bu sıkıcı kısırdöngü. kimseyi görmeden, beş kilometre yarıçapındaki hayat çizgimizde işe gidip eve dönmek. beş gün “eşşek” gibi çalışıp dört gözle hafta tatilini beklemek. hafta sonunda da neredeyse tüm birikimini, marketlere, iste gelsincilere, getir götürcülere, en büyük indirim bizdecilere ve ismini sayamadığım daha bir sürü hede hödelere yatırmak diyorum. bunlar için yani çalışmak. delilik. akla ilk gelen o mahur beste! yaşamak için çalışmak mı çalışmak için mi yaşamak? neydi, neydi? sevgi neydi, emek neydi? eski filmler ne güzeldi. eski takvimler. sonra. ve ahmet mekin. sen ne güzel bir abimizdin. oysa şimdi. eski takvimin sadece izinin kaldığı, şampanya mı yoksa ay ışığı mı olduğu belli olmayan duvarın yan tarafındaki ecza dolabından bir kutu ağrı kesici alıyorum. içersem diyorum belki...
.
.