80- öyle ya da böyle bu sene de kış geldi. üstelik kar bile yağdı. ama bu kışın tadı yok gibi. en azından ben alamadım. doğrusu ne vakittir hayatın da yok bir tadı tuzu. her zamankinden değişik bir döngüde dolanıyoruz. raydan çıkmakla çıkmamak arası bir yerdeyiz. sanki uçurumun kenarındayız. ama kendimizi atmaya cesaretimiz yok. birileri bizi itsin istiyor gibiyiz. yanılıyor olabilirim elbette. ama bu kışın diyorum hiç tadı yok..
.
81- oysa bu şehre, bu bölgeye ve hatta bu ülkeye en çok yakışan mevsim kış. ve bembeyaz karlar. öyle olmasa dün akşam üstü peri masalı misali, temizlenen hava sayesinde çınarcık’ı tüm ihtişamıyla ve daha önce görmediğim kadar net ve bir o kadar yakınımda gördüğümdeki şaşkınlık olmazdı. üzerindeki karlarla öyle bir duruşu vardı ki beni benden aldı. zirvesindeki çizgi çizgi beyazlıklarla, yaş aldıkça daha da güzelleşen, yaşanmışlıklarını ve yorgunluklarını sindirmeyi başarmış orta yaşlı bir kadındı adeta. tüm kusur ve becerileriyle meydan okuyor gibiydi. bir an fotoğrafını çekmeye yeltendim bu güzelliğin. lakin aynı hızla vazgeçtim. zira fotoğraf, çıplak gözle hissettiğim duyguyu asla vermeyecekti. hem zaten ayrık otları gibi yerden göğe yükselen onlarca şekilsiz beton yığını da buna müsaade etmeyecekti. yapılacak tek bir şey vardı balkonda. on yılda bir gelecek bu güzelliği ve temiz havayı, soğuğa ve yağmura rağmen sindire sindire içine çekmekti.
.
82- kış diyorum herkese bir şeyleri, birilerini hatırlatır. bana babamı hatırlatıyor. kış mevsimini bu kadar çok sevmem, bu yüzden olmalı. eve geç geldiği kış akşamlarında, merdivenleri sakin sakin adımlayıp zili çalması, dış kapının açılıp içeri dolan keskin soğuk ve kış kokusu. kapının hemen dibinde beni görünce gülümsemesi. yaşadığım sevinç, ferahlama hissi.
.
83- biz seninle, güneşli bir kış günü deniz kenarında oturmadık hiç. dolayısıyla biri açık, iki çay da söylemedik. bir gün diyorum; denize sıfır bir bankta oturalım. bir kış günü. konuşmasak da olur. ellerimiz üşümesin yeter!
.
.