bu sene kış çok sert geçecek diyorlar v.4 - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bu sene kış çok sert geçecek diyorlar v.4



kaçacak bir yeri olmayan, geliş gidişli yolda koca şehri yırtan sireniyle gelen ambulansa yurdum insanından beklenmeyecek zeka ve senkronizasyonla yol verdiler. her iki yöndeki araçlar birer teker sağa kayarak adeta fermuar gibi açılarak ortalarında ambulansa koca bir şerit sundular. yapacak daha iyi işim yoktu. tuttum bunu yazdım. nuri bilge ceylan yahut herhangi bir yönetmen olsaydım bir filmimi böyle bir sahneyle açardım. ama değildim. peki neydim?
.
uzun zamandır, her gün bu soruyu soruyorum kendime. cevabı bulduğumda zaten burada olmayacağım. galiba kendiyle derdi olan pek çok insan gibi ben de yazıyla bir meselem varmış gibi yapıyorum. yıllardır. mesela iki bin altıdan beri. bir de özel sektör memurculuğu oynuyorum. her sabah işe gidip her akşam eve dönüyorum. istanbul’un trafik canavarına yakalanmamak için her sabah bir saat erken işe gidiyorum. güvenlik görevlisi ilk günler merak edip soruyordu “hayırdır abi, erkencisin?” gülüp geçiyordum yanından. beşinciden sonra sormayı bıraktı. ben de rahat rahat yirmi dört basamak çıkıp çay için kettle düğmesine bastım. sonra bir yirmi dört merdiven daha çıkıp ofisin penceresini açtım. kışın doğan güneşi izledim. yazın güneşlikleri indirdim. tam on bir yıl dokuz ay. ne için?
.
insanca geçinmek için. kuyruklu yalan. böyle olmadığını ikimizde biliyoruz. biz kimiz?
ben ve içimdeki ses. viktor.  peki niye ibrahim değil de viktor? o zamanlar çok gençtim. itiraf ediyorum. yaptığım biraz replikacılık, biraz kolaycılıktı. o dönem çünkü; olricler, sebastianlar havada uçuşuyordu. ben de benimkine victor ismini verdim. kolaycılığımın farkına vardığımda viktor’a çok alışmıştım. tıpkı işim, korkularım ve arkadaşlarım gibi. sonra zaten hayat bizi çok acayip savurdu. kimi savurmadı ki?
.
şimdi; ibo show yeniden başlamış. formula bir istanbul’daymış. sıcaklıklar ülke genelinde düşmüş. trump destekçileri sokaktaymış. virüsün aşısı bulunmuş. hepsi bir filmin sonundaki kayan yazılar gibi zihnimden aşağı akan notlar. halbuki az önce okuduğum saatli maarif takvimde; 14 kasım son güz başlangıcı yazıyor. niye öyle yazmışlar hiç bir fikrim yok. ama bana sorarsan bu kış çok sert geçecek ibrahim. bu kış çok çetin geçecek. seni bilmem?
.
yerimden kalktım. mehmet günsür'ün içeriye bakan kim kitabının en sevdiğim bölümünü bir kez daha okudum. "bu sabah uyandığımda üzerimde bir ağırlık vardı. hani olur ya, çok derin nefes almak istersin. ya da gitmeye mecbur olduğun yere değil de, başka... neresi olduğunu bilmediğin bir yerlere gitme isteği.."
kitabı kapadım. yerine geri bıraktım.
sonra, çığlık çığlığa bir ambulans girdi sokağımıza.
.