özlem: pazar sabahları, kadıköy'ün sessiz, sakin ve henüz uyanmakta olan ara sokaklarında maskesiz, umarsız ve özgürce adımlamayı özledim.
.
dizi: uzun zaman sonra ilk kez bir türk dizisi ilgimi çekti. dahası, sardı sarmaladı. horoz şekerine sarılan çocuk gibi bırakasım gelmedi. ama ilk iki bölümünü izledim şimdilik. türü için psikolojik dram diyebiliriz. ülkenin ortasından, hayatın tam içinden meseleler. dram ama yer yer meryem’in diyaloglarına gülmemek elde değil. oğuz atay’ın deyimiyle “acıklı güldürü” halleri var. ama mesele ciddi. oyunculuklar güçlü. sevdim ben bu ‘bir başkadır’ isimli diziyi. .
kitap: bu aralar oğuz atay okuyorum. ama bir değil üç kitabını birden. günlük’le başladım. tehlikeli oyunlar ve tutunamayanlar’ı ekledim. haliyle hayatta tesadüf ettiğm en küçük bir olay direk kitaplarda okuduğum bir cümleye yapışıp kalıyor. seviyorum bu duyguyu. kendimle çelişmeyi. çünkü yıllar evvel yine burada; ‘hayat asla, kitaplardaki yahut filmlerdeki gibi değildir’ gibi bir atar yapmıştım. oysa bal gibi de öyle!
.
alacak : kime sorsam, kime dokunsam, hepsinin bir alacağı var hayattan. benim de var elbet. ama işte nasıl alacağımı bilmiyorum.
.
hatıra: aniden bir fotoğraf canlanıyor zihnimde. bir hastane odası. kardeşimin ayağı alçıda. babanın gözleri düşünceli. gömleği siyah. gülmüyor. somurtmuyor da. sıradan, gündelik bir poz vermiş. yanında hafız’ın babası. mavi gömleği, alnından açılmış saçlarıyla bugünkü hafız’a ne çok benziyor. fotoğraf çektirmenin adetinden olsa gerek o biraz gülümsemiş. ben yokum. hafız da yok fotoğrafta. ama geri gelmeyecek olan zamanın hüznü var.
.
bulantı : sartre, 30 ocak salı günü: “yeni bir şey yok. sabah dokuzdan bire kadar kütüphanede çalıştım” diyor ya hani. 15 kasım pazar günü için benim diyebileceğim de benzer. yeni bir şey yok. yine çok sıkıcı bir pazar günü. klasik ve haftalık market alışverişi. kısa bir yürüyüş. bolca iç daralması.
.
hayat: belki de ve sadece; bulutların arkasına saklanmış güneşi beklemektir.
.
müzik'siz olmaz.
.