72 - allah var, yalan yok şimdi. sağlık bakanımızı "ilk 3 ay ben de destekledim!". sonra işte bir şey oldu! vaka-hasta sayısı-pi sayısı-fibonacci dizisi falan derken bende film koptu. zaten yıllardır matematik ve fen bilgisi yetmezliğiyle yaşayan beynim hepten karıştı. oysa her şeyi toplumdan beklememeliydi! önce gerçek ve öz hakiki doğal sayıları açıklamalı sonra da toplumun "lan gerçekten bi'cisim yaklaşıyo galiba" havliyle kabuğuna çekilmesi beklenebilirdi. şahsi görüşüm. hem mart-nisan-mayısta böyle olmadı mı? ama işte önce ‘yeni normal’ sonra o mucizevi denklem girdi aramıza.
şimdi vaka sayısı semptomsuzsa, hasta sayısı ateşli ve kas ağrılarıyla ağırlıklıysa nasıl oluyor da avrupa'da 5-10 bin vakada 5 ölüm olurken, bugünün 2binli sayılarında her gün yetmiş ölüm oluyor? dahası nisan mayısta vaka (hasta mı demeliydim) sayısı 4-5 binken uzak ya da yakın çevremde hiç covid tanısı konmuş tanıdığım yoktu. şimdi, iki binli rakamlarda neredeyse her gün bir tanıdığımın covid haberini alıyorum.
bu işte bir yalnızlık mı yoksa yanlışlık mı var bilemedim!!
ama bildiğim çember daralıyor sevgili hafız. gittikçe daralıyor..
*
73 - evlilik aşkı, tüfek mertliği öldürüyor denir ya hani; netflix'de sinema sevdasını köreltiyor. "bu manyak şey" hayatıma girdiğinden beri dizi manyağı oldum. film beğenmez oldum. öyle ki sırf al pacino ve de niro amcalar için bile izleyeceğim irishman'ı yarım bıraktım bir mafyatik dizi (ozark) uğruna. geçen pazar misal; rebecca 'nın akibeti de aynı oldu. ingiliz ve iskandinav polisiyelerinin müptelası olarak platformdaki tüm polisiyeleri bitirdim. en son günümüzle alakalı bir salgın ve rus dizisi olan to the lake'e takıldım. iki günde bitti. şimdi "genç wallander'ın acılarına" bakıyorum. ama the party filmini bulursam kesin izleyeceğim. sözüm söz.
*
74 - cahit zarifoğlu ve oğuz atay. iki farklı kutup gibiler. ama yazıları, samimiyetleri. en çok da sigara içişleri yok mu..
*
75 - şu en üstteki fotoğraf var ya. wallander dizisinden. ama derdim dizi değil şimdi. yol.
o uzun yolda diyorum seninle yürümek ne güzel olurdu. ne güzel?
peki, aheste aheste araba kullanmaya da varım.
*
76- hafta sonuna kadar yağmur ve kapalı hava beklerken süpriz bir şekilde güneş açtı. ama öyle böyle değil, temmuz güneşi değil belki ama eylül güneşiyle aşık atabilecek kıvamda. öyle deli, öyle güzel bir güneş. hemen balkona attım kendimi. karşı inşaatın gürültüsü, dinlediğim müziğe karışıyor ama öyle mutluyum ki şimdi güneşin altında. öyle saf bir mutluluk. cemal süreya’nın kahvaltısından bile güzel!
.