marmara’da raks - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

marmara’da raks


normal şartlar altında bu vakitler yani temmuzun bir kenarına denk getirdiğim izin zamanlarında, balkonda olmazdım. değil bakkala gitmeye, dolaptan su almaya üşenen ben 300 km gidip 300 km dönerdim her temmuz. marmara’nın ege ile öpüştüğü koordinatta olurdum. ama balkonda martılarla kargaların kuş dalaşını izlemezdim. böyle sıcak ve nemli yaz aylarında diyorum harareti alsın diye çay içmezdim. raks eden körfez rüzgarlarının kucağında, saros’ta olurdum. ama işte şartlar denen o vahim şey yüzünden bu temmuz; burgaz ile çınarcık arasından geçen kuru yük gemilerine bakıyorum sadece. ki sevmediğimden değil. yanlış anlaşılmasın. sadece çok çabuk geçip gidiyorlar. yoksa ona bozuluyorum. onları görünce tam bir hayale başlıyorum, girişi yapıyorum. hayalim gelişirken küt gözden kayboluyorlar aniden. evrenin en çirkin, en gri ve en aptal binalarıyla beni baş başa bırakıyorlar. o zoruma gidiyor. yoksa ve malum, kuşları sevdiğim gibi severim denizi ve gemileri de.
az önce misal ve ilk defa; iki şilep girdi görüş alanıma. iki sevgili gibi, hiç telaş etmeden. kimseye ve önlerinden geçip giden şehir hatları vapuruna aldırış etmeden aşk ile yüzüyorlardı. uzun boylu, esmer olanı erkekti. antalyalıydı. kumral ve albenili olan kadındı. ve panamalıydı. iş için bu sulardalardı. ama şimdi işten konuşmuyorlardı. havadan, sudan ve tabi ki coronadan laflıyorlardı. bazen de sessizce, hiç konuşmadan birlikte yolculuk etmenin keyfini çıkarıyorlardı. aslında erkek daha yeni açılmıştı kadına. ve henüz onu öpmemişti. izmit körfezi'nden yüklerini alıp boşaltacakları limana giderken ve tam prens adalarının önünden geçerken, bir prense yakışır şekilde aşkını ilan etmişti. panamalı, hafif tornistan yapıp ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştı antalyalı’nın. ciddiydi. eski kadıköy belediye başkanı selami öztürk’ün nikah memuruna cevap verir gibi “evet evet evet” diye bağırdı kadın. bir evlilik teklifi değildi ama kimin umurundaydı. antalyalı’nın da değildi. sevinçten olduğu yere demir attı. rüzgarın da etkisiyle ekseni etrafında dönmeye başladı. peşinden panamalı da demir attı. ve o da dönmeye başladı. tıpkı şeb-i arus semazenleri gibiydiler. onlardan daha yavaş ama onlardan daha mutluydular. aşklarına adalar’ı da şahit kıldılar. hatta ilk dansı hep beraber yaptılar. antalyalı ile panamalı dans ederken heybeliada ile büyükada, burgazadayla kınalıada dans ettiler. ben de tüm bu olanı biteni yazdım. derken en korktuğum şey oldu. antalyalıyla panamalı döne döne görüş alanımdan çıktılar. ama ben kerevetine çıkamadım. yamuk yumuk antenlerle, baz istasyonlarına ev sahipliği yapan o gudubet bina gözüme ok gibi saplandı. hiç bir şey göremez, hiç bir şey yazamaz oldum..
.
g.dalaras/bregovic- a better love