tüm bu olan biten. corona. insanların tepkisi. bu tepkiye karşı tepkiler. alkışlar. günlükler. saat on ikiyi vurmadan gelen açıklamalar. endişeli bekleyişler. ana ve yardımcı haber bültenleri. sakin sokaklar. hepsi bir rüyaymış gibi geliyor. hani bazen olur ya, kötü bir rüya görürsün fakat nasıl oluyorsa bunun rüya olduğunu kavrar bilincin. ama uyanamazsın da. sadece geçeceğini bilirsin. işte öyle bir şey.
ve nasıl şey ki; daha düne kadar bu panik ve yağma havasını kıyasıya eleştirirken bu sabah kasiyerin “abi ne var ki bu makarnada. herkes hücum ediyor. sadece makarna da değil?” serzenişinde acayip bir empati virüsüne tutuldum. “öyle demeyelim. her taraftan, radyodan, televizyondan, sosyal ve sosyal olmayan (eş-dost-hısım-akraba) medyadadan bir bombardına tutulmuş durumda insanlar. kocaman bir belirsizlik iklimi hakim. herkesin korku ve kaygı eşiği farklı. insani bir durum olarak görüyorum.” dedim. kasiyer “doğru diyorsun abi” dedi ama vücut dilinden ikna olup olmadığını tam anlayamadım. ama ben kendimi ikna olmuş gördüm.
yukarıda dediğim gibi herkesin bu “şeyi” karşılayış biçimi, olaya yaklaşımı farklı. benim bile dün ile bugün bakış açım farklı. abdülhak şinasi bey haklıydı. insanız çünkü.* sadık da haklıydı; bu şarkılar bir şeylerimizi çalıyor ve bahar çok uzun derken.**
ama hoca misali galiba ben de haklıyım!
ve ne olursa olsun vazgeçmiyorum hayallerimden. özlemlerimden. çünkü ve zira; umudumuz olmazsa yaşamak neye yarar sevgili viktor. neye?
şimdi işte içli şarkılara biraz ara verdim. göksel’e yeniden başladım. sigaraya başlar gibi oldu. affet. (göksel’de affetsin) biraz fazla ara verdiğim okumaları sıklaştırdım. sonra ingiliz polisiyelerin biri bitiyor öteki başlıyor. sıkılırsam kitapları yazarlarına, dvdleri yönetmenlerine göre diziyorum. boş vaktim yok anlayacağın. uyanıncaya kadar böyle devam.
.
* abdülhak şşnasi hisar- fahimbey ve biz
* * sadık yalsızuçanlar - garip
.