vicdan nerede sonlanır gaddarlık yahut umursamazlık nerede başlar?
semte adını veren dağın vadisinde, bir belediye parkının ortasında bunu düşünüyorum. ya da düşünür gibi yapıyorum. çünkü ve aslında; mart güneşinde kendimi oyalıyorum. haklı sebeple de olsa işten çıkarılan işçinin yüzündeki çaresizliği unutmaya çalışıyorum. bu yüzden dünya ve ülke gündemini, resmi olarak dün gece memleketimize giriş yapan corona virüsü ciddiye almaya çalışıyorum. lakin olmuyor. bu kez haftasonu oynanacak derbi için sergen yalçın olup muhtemel on bir yapmaya çalışıyorum. “taylır” boyd ve “cörmein” lens arafında vazgeçiyorum. kadrodan, çocuk olmaktan. soğuk değildi oysa. otobüste de değildim. lafın gelişiydi çocuk olmak. ve bir yılmaz erdoğan şiirini ezbere okuyabilme ihtimaliydi. ama ben seni hangi ihtimal için sevdim. emin değilim. yo hayır, asma suratını hemen! o kadar çok ki. say desen sayamam şimdi. ama ve galiba en özlemli ihtimalim, uzun, çok uzun bir tren yolculuğu son kararım ve emin olduğum şık olurdu. hem çok da şık dururdu. lakin işte şartlar denen o vahim şey olmasaydı. ikimizi ayıran nehir sadece maveraün olsaydı. tarih kitaplarından coğrafya atlaslarına, en bilindik fizik kanunlarından en çözülmedik matematik problemlerine meydan okuyan bir aşkın yılmaz savunucusu bile olurduk. işte o zaman kolera günleriyle corona günlerindeki aşkı karşılaştıranları umursamazdık. karaborsaya düşen maskelerden çok kalbimizdeki maskelerin derdine düşer, liberalizm uğruna yere düşene de bir tekme de biz atmazdık. hem o zaman bu kadar kelime oyununa da ihtiyaç duymazdık. ama ve şimdi; bir belediye bankında, semte gölgesini veren dağın yamacında anlamsızlığın başlangıç ve bitiş noktalarını bulmaya çalışıyorum. kayboluyorum..
.