belki dedim yazma alışkanlığım, hevesim, iştahım geri gelir. hem güneş de var. yemeği yer yemez varoş kafeye topukladım. en cam kenarına kuruldum. garson her zamankinden hızlı bitti yanımda. siparişi verdim. küçük şehrin herhangi bir zanaatkarı gibi usulca, yazı araç gereçlerimi çıkardım. telefonu, kulaklığı. yakın gözlüğümü. ama yok gözlüğü ofisten çıkmadan hazırlayıp masama koymama rağmen unutmuşum. sorun değildi, idare ederdim. ama ne yazacaktım?
bekledim. bekledim. bekledim.
gelen giden olmadı! bahar şarkıları söyleyen güzel havanın, tomurcuklanan ağaç dallarının bile dahli olmadı. sıkılmaya başlamıştım. kalkıp gitmek istedim. kahvem gelmemişti. etrafıma bakındım. önce masaları saydım tek tek. on bir masanın sekizi doluydu. iki masa hariç yalnızlar rıhtımında gibiydik. yalnızların hepsi kafalarını öne eğmiş telefonlarıyla halleşiyorlardı. ikişer kişilik diğer iki masada ise hararetli konuşmalar vardı. corona, suriye, göçmenler, memleket ve fenarbahçe’nin hali kimsenin önceliği değildi. sanki büyükçe bir sahnenin içinde herkes kendi rolünü, hayatının oyununu oynuyordu. sonra yere düşüp kırılmayan bardağın gürültüsü ortamı bir anda sessizleştirdi. ilk şok atlatılınca herkes oyununa kaldığı yerden devam etti. ben yine yazacak bir şey bulamadım.
.
oi va voi - ladino song
.
oi va voi - ladino song