seferberlik - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

seferberlik


eski takvimler çöpe atılıp yenileri çoktan duvarlara asıldı. eskinin yüzüne bakan yok şimdi. doğrusu, yeniyi de pek sallayan yok gibi. hakikat şu ki sevgilim, eskiyle yeni arafında savruluyoruz tarih boyunca. takvim yapraklarına çarpa çarpa nasır tutuyor önce aklımız ve sonra ruhumuz. halbuki cumartesi pazarları sevdiğimiz gibi diğer günleri ve diğer insanları sevdiğimizde belki bu sınavdan geçeriz. aksi takdirde kanaat notu da kurtarmayacak bizi.
peki ama şimdi; tarihte saat kaç? *
hayır ben değil, şair soruyor. iyi de yapıyor çünkü. bizim en zorlu etabımız zamanla imtihanımız. en büyük çaresizliğimiz; onu yakalayamamamız. ne gerideyken ne de ilerideyken.
oysa şimdi bir yanımda kartpostallar, diğer yanımda eski fotoğraflar. önümde yepyeni bir yıl. ama ben öylece duruyorum. ne geriye, ne de ileriye bir adım atıyorum. far ışığına tutulmuş tavşan gibiyim. tarihteki yerimi arıyorum. kucağımda eski fotoğraflar. elimde karlı bir tebrik kartı. ve başka bir zarfın üzerinde babamın el yazısı. 
.
“ SELİMin askerlik yoklaması "
böyle yazıyor. eskiden beyaz olan şimdi ise geçen zamanın ve eskiyen anıların gölgesinde sararmış oyal zarfın sırtında. kırmızı tükenmezle. hani şu sapsarı (turuncu muydu yoksa?) köşeli, biçimsiz kalemlerden. bakkalların, kahvecilerin kulak arkası yaptıklarından. kendine has harfleriyle yazmış. eski ve yeni arasında tutuklu kalmış onun da harfleri. ismim büyük harflerden oluşmuş. geri kalan kelimeler, tüm harfler küçük. ayraçsız. noktasız. tırnaksız. hatta küçük ve büyük ünlü uyumsuz. bütün kurallardan bağımsız. ama tüm sevgi kırıntılarının kıyısında. dil bilgisine muhalif. tedbire, nizama ve intizama dost.
-peki şimdi tarihte saat kaç? -
babamın, hani allah korusun seferberlik çıkar da çağırırlarsa diye sakladığı sefer görev emrimin zarfı belli. ama içi boş. görev emri yok. ne vakit kaybolmuş. ben ne zaman alıp saklamışım. belirsiz. sanırım sadece zarf kalmış eski albümlerin olduğu siyah evrak çantasında. yazısını görünce alıp getirmişim ben de diğer eski fotoğraflarla ve misal beş kişilik ailemizin en eski, en siyah-beyaz, en hakiki fotoğrafıyla birlikte. hatta solmuş, yer yer yırtılmış diploması ve işçisi olduğuyla övündüğü, üzerine öksürüğüyle birlikte bir sürü anının sıçradığı silahlı kuvvetler kimlik kartını da almışım. yine yıllar önce bana hediye ettiği ondan sonra bir türlü kullanamadığım kol saatim. hepsi kırmızı bir kutunun içinde. orhan pamuk’un masumiyet müzesi’ne nazire yapıyorlar sanki. ama öyle değil elbet. sadece benim kişisel tarihimin paha biçilmez eşyaları.
şimdi işte; kucağımda bir sürü anı. kursağımda bir türlü yutkunamadığım taş. ve elimde bir kış kartı. amy winehouse ile düelloya tutuşmuşum gibi. amy, ı’m no good dedikçe. ben ondan fazla bağırıyorum. ve fakat itiraf etmeliyim ki; vaya con dios’u daha çok seviyorum. arafta kalmak ama çok tehlikeli. bir şeyler yapmalı. bir şeyler. belki daha çok yazmalı. şu karlı kartpostal mesela. yazmak için hiç fena durmuyor..
.
istanbul, 1 ocak 2020
.
* turgut uyar - büyük saat
.