belki hafta sonu sabahı olmasından, belki corona virüsten ama şu bir gerçek ki metrolar özlediğimiz tenhalıkta. keşke durmadan devinen beynimin kıvrımları da böyle biraz mola verse. bir seyircisiz oynama yahut süresiz erteleme kararı alsa. ama yok. didik didik edecek illaki. hem geçmişi, hem geleceği. kışı ve baharı. yetmeyecek yazı. benim elimden gelen tek şey yazı. not defterime sarıldım o yüzden tren ayrılıkçeşmesi’ne ilerlerken. zaten benim makus talihim de ayrılıklar üzerine kurulmuş. vuslatlar hep gelmeyen bahara. uzaktaki bahara.
kadıköy’de indim. vapuru bir dakikayla kaçırdım. yenisine yirmi dakika var. içeride beklemek yerine iskelenin yanındaki banklara oturdum. düşüncelerimi bu kez boğaza salıyorum. güneş mecburen arkamda. ensem yanıyor. yüzüm üşüyor. carla hanım ciğerimi dağlıyor. vapur bir türlü gelmiyor. vuslat diyorum; yine çok uzak görünüyor.
biraz daha vakit geçmesine rağmen vapur da boş. kesin coronadan. tam bu noktada bir şey diyecektim. vazgeçtim. güneşi önüme aldım bu sefer. vapurun en kenarındayım. hiç hareket etmese de kafiyim. akşama kadar yazarım burada durmadan, usanmadan. ama bir şartla. çay olacak. yemek de istemem su da. sen olursan zati çaya da gerek yok. ama işte vuslat kaf dağı’ndan bile uzak bana..
.