kışlık - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

kışlık


pazar akşam üstü 4 gibi. belki de beşti. emin değilim. kışlıkları çıkardım. irishman’i beğenmeyip yarım bırakmıştım zira. yapacak daha iyi bir işim var mıydı. bilmiyorum. bir anda aklıma geldi. önce çorapları çıkardım. çoraplar mühimdi çünkü. şimdi misal, yine buz gibi olan ellerimden sonra en çok onlar. hatta her kış, en az ellerim kadar ayaklarım üşürdü. çoraplar önemliydi bu yüzden. annemin kaç yıl önce, gözleri şimdikinden daha iyi görüyorken ördüğü yün çoraplar ilk sıradaydı. bir tanesi gri. ve diğeri...
doğrusu ötekinin rengini bilmiyorum. kahverengiye benziyor ama değil. sütlü kahve mi ne diyorlar? galiba öyle bir şey. hem renkler önemli değildi zaten. mühim olan çoraplardı. sıcak tutmasıydı. her kış çünkü en çok ellerim ve ayaklarım... ama severdim bu üşüme halini. ki hala seviyorum. tuhaf gelecek ama yaşadığımı hissediyorum üşüyünce. değişik bir hayat sevinci yayılıyor ruhuma. anlatmak en az anlamak kadar zor. biliyorum.
peki ya kışlık, kalın çoraplar? 
hasta olmamak içindi. daha geçen gün bir adam arkadaşına anlatırken duymuştum. tam olarak nerdeydi anımsamıyorum. ama dediklerini kelime kelime hatırlıyorum. “ayakların ısındın mı tamamdır birader. hasta olmazsın. ayaklar mühim. yeter ki ayaklarını üşütme” demişti. 
çorapların yanında kazaklar. kadife pantolonlor. süveterler. kazaklar. yün gömlekler yığıldı sonra. şöyle bir baktım odamdaki umum manzaraya. açık dolaptan yatağın üzerine hatta yerlere saçılan eşyalara. ihraç fazlası ürün satan mağaza reyonu gibiydi. aslında gereksiz, ne çok eşyamız var. hepsine gerçekten ihtiyaç var mı sorgu sual sarmalına gireceğimi anladığım an bir hışımla kapattım dolabın kapağını. rastgele bir film açtım. ismi ilginç geldiği için tercih etmiştim filmi. konusuna bile bakmadan izlemeye başladım. deprem kuşu idi filmin adı. ağır gidiyordu ama ilgimi çekmeye başardı. öyle ki; fotoğraf makinamı satmaktan vazgeçtim filmin hemen başında. sonunda ise yine satmaya karar verdim. başrolde oynayan herif düpedüz psikopat çıktı. oysa tahmin etmeliydim. ettim de aslında. sonra nasılsa ve nedense unutmuşum. dikkatimi adam ve fotoğraflarından ayırıp kadına vermişim. zaten en basit şeyleri unutur oldum bugünlerde. insanları, telefon numaralarını, ineceğim durakları karıştırır oldum. misal bu akşam dolmuş gelmeden az önce takmıştım kulaklıkları. dolmuş gelince de müziği açmayı unutmuşum. şimdi yazının ortasında fark ettim bunu. gündüz de dahili numaraları karıştırdım iş yerinde. ellerim beynimi dinlemez oldu. alışkanlıklarının esiri olmuşlar. kafamda düşündüğümü değil en çok çaldırdıklarımı arar oldular. bir de işte bu aralık’ta çok üşür oldular. oysa geçen akşam tüm kışlıkları çıkarmıştım. ama eldivenleri unutmuşum. ellerim diyorum, çok üşüdü bugün.
.