ortadan ikiye ayırdılar bizi. gümüş renkli, demir parmaklıklar var aramızda. sanki bir yerden tanıyacakmış gibi ama ve öte yandan kaçamak bakışlarla birbirimizi inceliyoruz. her birimiz şehrin hatta ülkenin ve hatta dünyanın (turistler var aramızda çünkü) bir köşesinden bir amaç uğruna, cumartesi sabahının dokuz buçuğunda burada toplanmışız. biraz şaşkınız. biraz uykulu. öylece bekliyoruz. fakat kalabalık her geçen dakika artıyor. kapalı alan fobisi olanların endişesi yüzlerinden okunuyor. sevgili olanların bu dünya umurunda değil. onlar şimdi başka bir evrendeler. yaşı ve tecrübesi olanlar, sessiz ve düşünceli. mozaik gibiyiz sabahın köründe. ama çok gevşeğiz. dağılmak için küçük bir dokunuş yeter. öyle kırılganız. görünmez sandığımız yaralarımız yüzümüzde ele veriyor bizi. detay vermiyor ama sadece özet gösteriyor poker suratlarımız. ben mesela o kalabalığın içinde görünüyorum. ama ve aslında kocaman salonun üstünde paslı bir demire tünemiş güvercinin gözlerinden bakıyorum aşağıya. bir süredir ruhuma sinen çöküş psikolojisinin nedenini aramak yerine kalabalığın arasına karışarak, güneşe çıkarak, martıların fotoğrafını çekerek atmak istiyorum üzerimdeki bu halet-i ruhiyeyi. belki de çözümü bulmak istemiyorumdur. aşağıdaki onlarca insan gibi sorunlarımı halının altına süpürmek belki daha güvenli geliyor bana da. bunu dahi düşünmek istemiyorum. insanlara bakıyorum. benimle farklı sebepten aynı sıkıntıyı yaşayan insanların yüzünde kendimi görüyorum. onlar da benim suretimde kendilerini. hepimiz bir tutamağa tutunmuş umutla ileriye bakıyoruz. sonra işte; yukarılardan bir ses duyuluyor. mahşeri kalabalık huzursuz atlar gibi yerinde şöyle bir silkeniyor. minik bir dalgalanma yaşanıyor. her birimiz, bulunduğumuz konumdan bir adım ileri ya da bir adım geri düşüyoruz. pilotların ki kadar seksi sesli bir adam dahili anons yapıyor.
“sayın yolcularımız gemiye inerken ve binerken iskeleyi kullanınız. görevlileri dinleyiniz. kapalı ve açık alanlarda sigara içmeyiniz.”
nostaljik şehir hatları vapurumuzun burnu geniş kanatlı, kahverengi kapının pencerelerinde görülür görünmez kalabalık bu kez yabani, vahşi bir ata bürünüyor. dalgalanma nerdeyse tsunami boyutuna varıyor. herkes bir an önce vapura binmek istiyor. müdavimler vapur kenarını kimselere bırakmak istemiyor. parmaklıkların diğer tarafına bakıyorum nedense. orada da fırtına öncesi sessizlik hakim. pencerelerinden şimdilik haydarpaşa görünüyor. bazen de serseri kuşlar. ama insanlar sakin. düşünceli. sevgili. şimdilik.
ortadan ikiye ayırdılar bizi.
yarımız eminönü’ne geçecek. diğer yarımız karaköy’e. ben galiba biraz daha burada kalacağım.
.