dışıma bakarsan, hemen yanıbaşımda saat sekizi vurur vurmaz başlayan inşaatın gürültüsünden kaçtım. oysa ikimizde biliyoruz ki; içimdeki gürültüden kaçıyorum. kaçabileceğim en yakın ve tek sığınak deniz kenarı bu yağmurlu, kısmen serin istanbul haftasonunda. halbuki ne kadar sevsem de bu havaları ve denizi şimdi olmak istediğim yerde değilim. üstelik deniz kenarında bile değilim. kimi arkadaşlarımın bana ‘komik’ gelen ilkesel protestoyla içerisine adım atmadıkları meşhur bir kahvecide oturmuş bunları yazıyorum. çünkü olmak ve gitmek istediğim yerde değilim. güya gürültüden kaçmıştım. oysa bulunduğum ortamda bir grup ergenin ders çalışma homurtusu. arkamda yüzünü görmediğim bir abinin basbariton sesiyle yaptığı telefon konuşması. neyse ki nefis kahve kokusu. ve kulağımda müzik. pencerenin arkasından bana bakan hüzünlü ağaçlar.
peki mutlu muyum? değilim. ama mutsuz da değilim. sadece olmak istediğim yerde değilim.
böyle havalarda çünkü hep yollarda olmak isterim. sonunun nereye varacağı belli olmayan, meçhule giden yollarda. arabama binip gidebildiğim kadar uzağa gitmek. dağlardan, ovalardan, nehirlerden geçmek. güneşi yakalamaya çalışmak. hiç bilmediğim bir köyün eteğinde biraz soluklanmak sonra. çayımı, köylülerin ikram ettiği bazlama ve peynir eşliğinde içmek. dalından kopardığım yeşil bir elmayı ısırdıktan yola tekrar devam etmek. başımı hafif kaldırıp V biçiminde uçan göçmen kuşları gördüğümde gülümsemek. yalnızlıktan sıkıldığımda sırf iki laf edebilmek uğruna, yolda yürüyen bir vatandaşa bildiğim yolun tarifini sormak ve isterse onu gidebileceği yere kadar bırakmayı teklif etmek. hep böyle havalarda aklıma gelir. bu yağmurlarda zıvanadan çıkarım. çalakalem yazma histerim baş gösterir yine bu hava koşullarında. aylaklık damarlarım en yüksek basıncına çıkar. orhan veli’ye de işte böyle havalarda kanarım. ‘bir yer var biliyorum’ dediği o mekanı bulmak isterim.
son tahlilde sevgilim; yağmurlu ve serin bir günde gidebilmek diyorum ne güzel olurdu!
.