perşembeye ne oldu? - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

perşembeye ne oldu?



cumartesi, 11:12

kalabalık şehirlerin, kalabalık mekanlarının tatil sabahlarında oluşan ve bana bilim kurgu filmlerini çağrıştıran kimsesizliğini, sadeliğini ve yalnızlığını seviyorum. ayrıca etrafta dolaşıp temizlik yapan, sıkılınca da sık sık gelip “bir isteğiniz var mı?” diye soran garsonların sadece sizinle ilgilenmesinin kral yahut padişah gibi hissetirmesi de cabası. tabi bu ikincisi fazla film izlemekten. tıpkı daha dün paraya kıyıp aldığım fotoğraf makinemin gecesinde kaybetmem gibi. rüyamda elbet. ama işte çok acayip bir rüyaydı. hani tarantino, scorsese, kubrik ve michael mann bir araya gelse böyle film çekemezler yemin ediyorum. aksiyon, şiddet, dram her şey var. bir tek aşk yok. ama biz yine de “hayırdır inşallah” demeyi ihmal etmeyelim sevgili. elbet bir gün seni de göreceğim. çok yakında biliyorum. tıpkı orhan veli gibi. ve bir yakaza anında olmasını ümit ediyorum bunun.
.


kafenin elemanları tırtıl gibi bir camlara abanıyorlar, bir masalara müşterisizlikten. oysa bir demlik çayı sırf ben bitirdim. çantamdaki yeni kitabı okumak istemiyorum. çay içip şarkı dinleyip umarsızca yazıyorum. arada masmavi gökyüzüne bakıyorum deniz özlemimi dindirmek için. çünkü ve zira denizden seksen gün uzaktyayım şimdi. hayallerimden ise yirmi bin fersah. ama ve yine de jules verne ne güzel bir insan. böyle bir işim olsaydı. iş de değil aslında. hayatım. yaşama şeklim. çay-müzik-yazmak. sıralaması farklı olabilir elbet. ama hepsi olsun. bir de sen. ille de sen. diyorum ki; sakin bir adada. belki protein için bir kaç tavuk. süt ve peynir için keçi. kulübeyi ben yapardım. ağaç ve çiçekleri sen ekerdin. maslow’u sktiret bunlar ve biz yeteriz birbirimize. 
.
son getirdikleri çay iyi değil dombililerin. ama tiryakiye bu yapılmaz ki! bahşişten keseceğim. affetmem. hem ben affetsem...
neyse..
.
hayat diyorum gerçekten tuhaf.
iki gün önce bu sayfalara neler yazıyordum. şimdi neler. 
aslında bayağı da yazdım. tamamlayamadığım için göndermedim. belki de sevmedim. ama hepsi benim kelimelerimdi. benden olma cümleler. devrik ve yorgun betimlemeler hani.
o yüzden dünyanın bir köşesinde durmasından kimseye zarar gelmez. yazandan başka!
...
perşembe,10.10.2019
.
hiç bir vakit ilkinin tadını tutmasa da bir umutla hep ikinci bardak çayı istedim mukadder hanımdan. bugün ilk defa 3.bardak çayı istedim. çünkü dışarıda güneş öylesine davetkar ki... 
öylesine isyankar. 
öylesine gemileri yaktıran cinsten. 
ama işte sorumluluklarımız. para kazanma ve harcama alışkanlıklarımız. ekonomik tutarsızlıklarımız. öğrenilmiş ve içgüdüsel korkularımız. ceketi alıp çıkmama engel şimdi sevgili viktor.
.
oysa çok değil bundan beş sene önce, hatta ondan da iki sene, hatta hatta bir ara ve her mevsim iş değiştirirdim. canımı mı sıktılar, lüzumsuz artistlik ya da iş icabı ayak mı çektiler?
ben çekmedim onları. lacivert blazer ceketimi alıp kapıyı çektim sadece. ama şimdi ne ceketim lacivert blazer, ne de eski ben ben’im. bir pes ediş, bir kabulleniş belki. yorgunluk daha çok sanki. ofisin kocaman penceresinden çemberin dışını izliyorum candan erçetin dinleyerek. ve biraz çaresiz  3.çayımı istiyorum. belki de az sonra 4.çayımı. mukadder hanım şaşkın, sadece gözleriyle sorarken ben sessiz kalma hakkını kullanacağım. 
oysa öte yanda, okunmamış artık bir hap şeklinde almak istediğim onca kitabım duruyor. izlemek istediğim sinema filmleri. fotoğraflamak istediğim kuşlar ve şehir hatları vapurları. varmak istediğim köyüm. altında saatlerce oturmak istediğim -hala cinsini bilmediğim- ağacım. oynamak istediğim folklor oyunlarım. çalmak istediğim enstrümanlarım. öğrenmek istediğim yabancı dillerim. (ama bak ispanyolca ilk sırada. sonra belki italyanca.) ve gitmek istediğim ülkelerim. okyanuslarım. tren yolculuklarım. deniz aşırı seyahatlerim. yurda dönüşlerim. kanatsız hayallerim diyorum dostum viktor.
anlıyor musun?
...
cumartesi,11:23
.
şimdi. hava açık, az bulutlu. gökyüzü yeterince mavi. yaşamak diyorum çok güzel.
..