ha deyince yazmak zor. çok zor. bunu ikimiz de biliyoruz. hem dünya da biliyor, uzaylılar da. sait faik zaten biliyor. yoksa nasıl yontacaktı kalemin ucunu, bir elma çakısıyla.
..
ama boş boğazların aksine, ‘ben söylemiştim’ demeyi çok severim.
çünkü söylemiştim.
ben ‘ısmarlama yazı’ yazamam. üstelik şiir de yazamam. sadece düz yazarım. onu da hissettiğimde. büyük bir boşluğu yahut mutluluğu. ortası yok. grisi de. çünkü benim dünyam bu. siyah ve beyaz.
..
ha deyince diyorum yazmak çok güç.
n’olur ısrar etme.
nasılsın diye sor. en sevdiğim yazarı veya çiçeği sor. yahut bir elli sekizlik beden eğitimi hocam gibi -benimle mi yoksa kendiyle mi dalga geçtiğini hala anlayamadığım şekilde- yukarıda havalar nasıl diye sor. ya da ve ne bileyim, en nefret ettiğim problemleri, mesela; a ve b noktasından kalkan iki ayrı aracın taşıdığı işçilerin bir havuzu, ali’nin babasının kayınçosu kaç yaşına bastığında dolduracağını falan sor. ama.
ama işte....
ha deyince iki kelimeyi bir araya toplamak, sonra onları çarpıp bölmek falan ağır matematik işi. kaldı ki matematiğim hiç iyi olmadı orta öğretim müfredatında. hiç iyi olmadı.
hem ben istemez miyim sanıyorsun şurada her gün düzenli olarak yazayım. özenle seçilmiş kelimeleri toplayıp evvela kendimizi, sonra dünyayı ve nihayet emel müftüoğlu'nu hayatın bayram olduğuna inandırayım. el ele tutuşup hep birlikte sonsuza uzanalım falan.
ama işte hayat; “sen yazmak için hayaller kurarken olagelen başka şeylerdir.” caretta carettaların ölmesidir. kadın cinayetlerinin artmasıdır. ormanların yanmasıdır. denizlerin kirlenmesidir.
.
ha deyince yazmak, ikimizin de bildiği bir şey artık.
çok zor.
lakin ve öte yandan; yazmak eylemi başlı başına büyük bir lütuf insan evladı için. bunu da çok iyi biliyoruz. yüz yüzeyken mesela bunları anlatmam imkansız gibi bir şey. sesler, renkler ve sonra mimikler giriyor araya. yazmak ama. başka. bambaşka.
çok zor.
lakin ve öte yandan; yazmak eylemi başlı başına büyük bir lütuf insan evladı için. bunu da çok iyi biliyoruz. yüz yüzeyken mesela bunları anlatmam imkansız gibi bir şey. sesler, renkler ve sonra mimikler giriyor araya. yazmak ama. başka. bambaşka.
..
hem yazmak elbette ve her zaman böyle zor değil. bazen ve ezbere sakızgülü'nden bahariye'ye oradan moda'ya çıkmak kadar kolay ve keyifli. yine
de ve kesinlikle salt emre aydın dinleyerek ve eylül'ü düşünüp
beklemekle oluşmuyor bunca devrik cümle yığını.
elbette ki her bir cümlenin mazisi var ve kalbimde sızısı. orta bir türkçe öğretmenimden lise iki edebiyat hocama, kemalettin
tuğcu'dan yakup kadri karaosmanoğlu'na, çocuk bahçesinden radyo
tiyatrosuna varan bir emek harmanını unutmak en hatasız teşbihlere bile
günah çıkartmayı şart koşar bu alemde. zira ilk dersimiz
vefa'nın sadece bir semt adı olmadığıydı mahalle mektebinde. sonrası üç
korner bir penaltı, kısa çöp, uzun eşek ve tabi ki afili abiler, fettan
ablalar. bazen de ufuktaki beyazlığa güvenip yaz yağmurlarına, bahar yağmuru muamelesi yapma kolaylığıdır yazmak. aldanıştır. kabulleniştir. devam etmektir.
ama ve son tahlilde yazmak diyorum sevgilim; kanatsız uçmak gibidir.
.
sufle - köprüaltı
ama ve son tahlilde yazmak diyorum sevgilim; kanatsız uçmak gibidir.
.
sufle - köprüaltı