..
.
“uyandın mı oğlum” diye sordu ben giyinirken.
“acelen nedir? kahvaltı hazırlayayım, öyle git” dedi.
ne iştahım, ne de keyfim vardı. ama işte canım annemdi. montumu çıkarıp mutfaktaki masaya kuruldum. bir yandan kahvaltıyı hazırladı. bir yandan anlattı. ben dinledim. sadece dinledim. tıpkı eski günlerdeki gibi..08:18
ne iştahım, ne de keyfim vardı. ama işte canım annemdi. montumu çıkarıp mutfaktaki masaya kuruldum. bir yandan kahvaltıyı hazırladı. bir yandan anlattı. ben dinledim. sadece dinledim. tıpkı eski günlerdeki gibi..08:18
..
.
trt müzik açık. 90'lı yıllar yazıyor sağ alt köşede. ekranın ortasında harun kolçak. "gir kanıma" diyor.
"hani bekarlık sultanlık derdin yetti canıma" diyor kıvırcık saçlarıyla. pencereden top oynadığımız arsadan tarafa bakıyorum. geri gelmeyecek olanın sancısı saplanıyor flu anılarımın arasına. arsanın yerinde sekiz katlı, çirkin bir bina. allah diyorum hepinizin...09:01
..
.
mekanik bir ses ; “lütfen peronlardaki sarı çizgiyi geçmeyiniz” diyor. yeşil ışıklı gösterge ise kadıköy’e gidecek 8’li vagonun 3 dakika sonra geleceğini bildiriyor. ki sekizli vagon en sevdiğim. tıpkı cumartesi günleri gibi. kasım ayı gibi ve güzel kokulu kadınlar gibi. en uçtaki bankta yalnız başıma oturuyorum. italyanca sözlü hafif müzikler dinliyorum. beş metre ötemde otuzlarında bir kadın. boş yer olmasına rağmen ayakta bekliyor. bordoya çalan koyu kırmızı montu, kumral saçları var. siyah kulaklıklarından ruhuna akan müziği merak ediyorum. ama o ser de vermiyor sır da. yüzü ciddi. sanki teoman’ın paramparça’sını dinliyor. kimseyle muhatap olamam diyor. belki de bugün doğum günü. öyle şık, öylesine akrep kırmızısı giyim ve kuşamı. lakin mutlu mu üzgün mü bilemiyoruz. ama allah’ı var şimdi boynu cemal süreya’nın üvercinka’sından daha güzel. çok, çok güzel. üzerine hem şiir yazılası, hem resim çizilesi. hani şarkı bile bestelenir. o derece kuğu. o derece ‘cool’. lakin benim hiç birine yeteneğim yok. dümdüz yazıyorum. o tüm bunların belki farkında, belki değil. arada elindeki telefona bakıyor. belki fotoğraflarına bakıyor. belki teoman’dan sıkılıp joan baez açıyor. belki de…
trt müzik açık. 90'lı yıllar yazıyor sağ alt köşede. ekranın ortasında harun kolçak. "gir kanıma" diyor.
"hani bekarlık sultanlık derdin yetti canıma" diyor kıvırcık saçlarıyla. pencereden top oynadığımız arsadan tarafa bakıyorum. geri gelmeyecek olanın sancısı saplanıyor flu anılarımın arasına. arsanın yerinde sekiz katlı, çirkin bir bina. allah diyorum hepinizin...09:01
..
.
mekanik bir ses ; “lütfen peronlardaki sarı çizgiyi geçmeyiniz” diyor. yeşil ışıklı gösterge ise kadıköy’e gidecek 8’li vagonun 3 dakika sonra geleceğini bildiriyor. ki sekizli vagon en sevdiğim. tıpkı cumartesi günleri gibi. kasım ayı gibi ve güzel kokulu kadınlar gibi. en uçtaki bankta yalnız başıma oturuyorum. italyanca sözlü hafif müzikler dinliyorum. beş metre ötemde otuzlarında bir kadın. boş yer olmasına rağmen ayakta bekliyor. bordoya çalan koyu kırmızı montu, kumral saçları var. siyah kulaklıklarından ruhuna akan müziği merak ediyorum. ama o ser de vermiyor sır da. yüzü ciddi. sanki teoman’ın paramparça’sını dinliyor. kimseyle muhatap olamam diyor. belki de bugün doğum günü. öyle şık, öylesine akrep kırmızısı giyim ve kuşamı. lakin mutlu mu üzgün mü bilemiyoruz. ama allah’ı var şimdi boynu cemal süreya’nın üvercinka’sından daha güzel. çok, çok güzel. üzerine hem şiir yazılası, hem resim çizilesi. hani şarkı bile bestelenir. o derece kuğu. o derece ‘cool’. lakin benim hiç birine yeteneğim yok. dümdüz yazıyorum. o tüm bunların belki farkında, belki değil. arada elindeki telefona bakıyor. belki fotoğraflarına bakıyor. belki teoman’dan sıkılıp joan baez açıyor. belki de…
tren gelirken son
kez telefona bakıp saçını düzeltti. makyajını kontrol etti. soluna yani benden
tarafa en baştaki ciddiyetinden ödün vermeden ifadesizce baktı. sonra ben bir
köşe koltuk bulup bunları yazdım..10:22
..
.
perondan gişelere çıkan asansördeyiz. 13 kişilik yazıyor asansörün metal levhası. oysa sekiz kişi, kalın mont ve kabanlarımızla dolduruyoruz. çantalarımız da cabası. kabaca hesaplıyorum en fazla bir kişi daha alır. ama on üç insanı asla almaz. on üç kişiyi asla almaz bu asansör diyorum. yanımdaki top sakallı nazikçe gülümsüyor. en fazla dokuz bilemedin on ama ve asla 13 kişiyi almaz diyorum. ısrarcıyım. ka-pı açı-lı-yor dedi bu sefer mekanik kızımız. dediği gibi kapı açıldı. ama ters köşe olduk hepimiz. gri bir duvara baktık kısa bir süre. ilk uyanan top sakallı abi oldu. "bu taraftan" dedi yine nazikçe. on üç kişi almaz demedim bu sefer. ama kesinlikle almazdı..10:41
..
.
.
perondan gişelere çıkan asansördeyiz. 13 kişilik yazıyor asansörün metal levhası. oysa sekiz kişi, kalın mont ve kabanlarımızla dolduruyoruz. çantalarımız da cabası. kabaca hesaplıyorum en fazla bir kişi daha alır. ama on üç insanı asla almaz. on üç kişiyi asla almaz bu asansör diyorum. yanımdaki top sakallı nazikçe gülümsüyor. en fazla dokuz bilemedin on ama ve asla 13 kişiyi almaz diyorum. ısrarcıyım. ka-pı açı-lı-yor dedi bu sefer mekanik kızımız. dediği gibi kapı açıldı. ama ters köşe olduk hepimiz. gri bir duvara baktık kısa bir süre. ilk uyanan top sakallı abi oldu. "bu taraftan" dedi yine nazikçe. on üç kişi almaz demedim bu sefer. ama kesinlikle almazdı..10:41
..
.
den skyldige (2018) yine bir danimarka filmi. yine harika bir iş. seviyorum bu kuzey insanlarını.
tek bir mekan. tek bir adam. etrafında üç beş yasal memur. tom hardy'nin taksi içindeki tek kişilik şovunu da çağrıştırdı ayrıca. (locke-2013)
sıradan görünen bir kaçırılma olayının etrafındaki iç ve dış hesaplaşmalar, düşmeyen tempo ve dinmeyen merak hissi. sona doğru gelen sürpriz. ezcümle; düşük bütçe, büyük iş. adamlar yapmış dedim film bittiğinde. adamlar yapmış..16:53
..tek bir mekan. tek bir adam. etrafında üç beş yasal memur. tom hardy'nin taksi içindeki tek kişilik şovunu da çağrıştırdı ayrıca. (locke-2013)
sıradan görünen bir kaçırılma olayının etrafındaki iç ve dış hesaplaşmalar, düşmeyen tempo ve dinmeyen merak hissi. sona doğru gelen sürpriz. ezcümle; düşük bütçe, büyük iş. adamlar yapmış dedim film bittiğinde. adamlar yapmış..16:53
.
dosto'nun budala'sı geçti elime. kaç yıllık kitap. doksanlı yıllarda birader kampanya ile almıştı. bir düzine klasikle birlikte. fakat budala bitiremediğim talihsiz kitaplardan. en baştan yeniden okuma kararı aldım. tanpınar'ın huzur'u ve çamlıcadaki eniştemiz'le birlikte hepsini bu kış bitirmek gibi bir amacım var. ve yazabildiğim kadar yazmak gibi bir isteğim var. 'sazanların tarihi' varsa mithad selim'in bir tarihi neden olmasın? taslakta, telefonun not defterinde, bloknotlarda hapsetmeden, az ya da çok demeden, iyisine kötüsüne bakmadan bu yorgun dimağa üşüşenleri an ve an buraya not etmek gibi bir istek bahsettiğim. bu da diyorum; benim mülteci isteğim olsun. bu da benim...19:37
..
.
la casa del papel - bella ciao