fransızca şarkıların ağrılarımı dindirmediği pazarlar da buraya geliyorum. çayı çok güzel bir de pastane buldum serasker sokakta. içebildiğim kadar çay içiyorum. yazabildiğim kadar yazıyorum. insanları izliyorum sonra. neşeli-üzgün, yaşlı-genç, düşünceli-umarsız. sarışın. mavi gömlekli. çekik gözlü. canım insanlar. hepsinin ortak yanı; yetişmeleri gereken bir telaşlarının olması. sonra hızlı adımları. rengârenk giysileri. yorgun yüzleri. ve merakları bir de.
misal az önce “domates ne kadar?” diye sordu kıvırcıklı saçlı, esmer bir kadın acelesinden hiç taviz vermeyerek. yeşil tişörtlü, saçları alnından açılmış göbekli satıcı kendinden yaşça hayli küçük kadına; “10 lira abla, pembe domates. çanakkale.” dedi. kadın hiç bir şey söylemeden geldiği hızla gitti. satıcı da bir şey demedi. sonra kuzey avrupalı bir turist kafilesi geçti. pastanenin lambasına yuva yapmış bir kumru havalandı. bir kaç damla yağmur düştü. garson; “bir çay daha alır mısın abi?” diye sordu. hemen hepsi orhan veli şiirindeki gibi birdenbire ve bir sinema filmi sekansında oldu. filmlerden tek farkı ise; diyalog ve hareketlerin gerçek olmasıydı. ama şiirden farkı yoktu. bir de işte fransızca şarkılar diyorum aziz dostum. çok güzeller. bazı neşeli. bazı hüzünlü..
.
* sezen aksu - begonvil
..
enrico macias & mikael miro - le mendiant de l'amour
.
* sezen aksu - begonvil
..
enrico macias & mikael miro - le mendiant de l'amour