biz seninle ne çok şey yapmadık - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

biz seninle ne çok şey yapmadık

bazı insanlar geçmişte yaptıklarını özlemekle, nostaljiyle geçirirler ömürlerini bense yapamadıklarımızı özleyerek sevgilim. misal biz seninle tarihi erenköy çarşısında oturup çay içmedik hiç. bir yandan da kuşlara ekmek, kedilere su vermedik. büyükçe bir ağacın altında serinlemedik ve ‘sıcak değil de nem çok fena’ geyiği yapmadık. şöyle bakınca biz seninle ne çok şey yapmadık..
.
telefonumun şarjı nasıl bitiyorsa ömür de işte öyle bitiyor aslında. azala azala. bazı farkında olarak bazı hiç farketmeyerek. hem farketmek demişken az önce panayır pastanesinin önünden bir kadın geçti. sen sandım bir an için. beynim ve gözlerimin oyunuydu bu belli. ama duygularımın değil. çünkü sana olan duygularım ilk günkü gibi sahici. o günkü gibi taze. ama işte şartlar denen o vahim şey sevgilim. şartlar...
gerisini zaten biliyorsun.
.
şu an sol dirsek içim mosmor ve kanla pıhtılaşmış biçimde yazıyorum bu satırları. kan alan hemşire aslında çok kibardı. lakin işte bazı meslek erbabının dili kibar, eli hoyrat olabiliyor. olur da. bu yüzden ona kızmadım. ama sorduğum soruya ukala ukala cevap veren yanındaki meymenetsize çok kızdım. günde kaç insan soruyormuymuş, biliyormuymuşum. ben dedim ilk defa geliyorum. cevap vermek zorundasınız. sağolsun, yandaki kibar hemşire cevap verdi. ama o da işte kolumu morarttı. olsun. olur. hepsinin derdi, devası var. ama işte seni özlemenin yok. hele yapamadıklarımızın hiç yok.
.
üç yıl sonra yeniden gaye su akyol dinlemeye başladım. hem ne dinlemek. üç öğün. hatta ara öğünlerde de. uykudan önce. uykudan sonra. seni özlemekle doğru orantılı. biliyorum..
.
yarım saat kadar önce erenköy çarşıdan çıktım. deniz kenarı ile serin, klimalı bir mekan arasında tercih yaptım. zira öğleden sonraki randevum için zaman geçirmem gerek. sahile inmeyi gözüm almadı. yakınlardaki bir mekanın terasına çıktım. çay içiyorum bol bol. sigara mı? hayır hayır! üç aydan 3 aya içtiğim sigarayı bıraktım. unuttun mu? hem sen dememiş miydin; eline hiç yakışmıyor diye?
.
kuşlar var burada. bir sürü. serçe hepsi. pır pır yerinde duramayan. şaşkın. tedirgin. ve ürkek. 
onların fotoğrafını çekiyorum arada. zira bize de benziyorlar biraz. biraz düşünüyorum. biraz seni özlüyorum. sonra yine gaye su akyol.
.
aklımda bir şey var. kadıköy’de dar sokaklar. arnavut kaldırımları. yürüyüşün. sonra gülüşün. ahh o gülüşün..
.
sonra işte herkese olan bize de oldu. 
biraz şartlar denen o vahim şey. biraz cevapsız sorular. biraz anlamlı suskunluklar.
oysa ve daha kışın üşüyen, roma rakamlarına benzeyen parmak uçlarımı gösterecektim sana. tahammül edebilsen bu bet sesimle şarkı bile söyleyecektim. sonra arka fonda vaya con dios çalarken edip cansever şiirleri okuyacaktım. tamam kızma hemen! birhan keskin’den okurum. ama işte en çok yapamadıklarımızı özlüyorum. gitmelere doyamadığım şehirlerarası yolculuğumdun sen benim.

şimdi; kuraklığın mı yoksa sonbaharın mı habercisi olduğu belli olmayan turuncuya çalan sarı yapraklar, özlemin ve yalnızlığım.