bir bahar akşamı rastladım kendime - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bir bahar akşamı rastladım kendime

bir bahar akşamı, yorgun argın eve döndüğünüz otobüste 30 yıl sonraki haliniz yanınıza oturursa ne yapardınız?


"olur mu öyle şey" demeyin.
oldu işte.

açıkçası önce ben de anlamadım ne olduğunu. baston niyetine kullandığı siyah şemsiyesi ve jilet gibi koyu gri takımlarıyla, boylu poslu, saçları kırlaşmış, kırlaşmayan kısımları dökülmüş bir amca yanıma oturdu. kısa bir süre göz göze geldik. fakat selam vermekten öte daha çok suçlu gibi öne eğdik başımızı. konuşmadık. çünkü kulaklarım doluydu. ayıptır söylemesi çok şahane bir portekiz şarkısını onyedinci kez dinliyordum. neden sonra otobüs ana yola çıkmak üzereyken dile geldi bizim bey amca.

- her yerde trafik var. ne olacak bunun sonu böyle dedi. 

biliyorum ortaya, öylesine söylenmiş sözlerdi bunlar. ama gayri ihtiyari baktım amcaya. demin kaçırdığım gözlerine bu kez dikkatle baktım. aynı benim gözler. burnu zaten bir kilometreden herkes tanıyor. hem sonra o her daim şikayetçi huysuz ve huzursuz duruşu aynı ben. hepsinden önemlisi onyedi yaşımın hatırası. bir bursa deplasmanında karşı tribünden atılan kesici aletin alnımın sol çeperinde bıraktığı kalıcı iz. artık emindim. yanımda oturan, otuz yıl sonraki halimdi. öyle ki; hala trafikten şikayet ediyorum. hala huysuzum. hala insanlara mesafeliyim.
ama hala yakışıklıyım. şimdi yalan yok..
ve hala istanbul trafiğinde sürünüyorum. demek ki kaçıp gidememişim şu lanet şehirden. her zaman olduğu gibi mecburiyetlerimin yahut mecbur hissettiklerimin esiri olmuşum. ya da ve kısaca korkmuşum. gidememişim. onca sene boş yere gitme türküleri söylemişim. yazık. çok büyük hayalkırıklığı oldu bu şimdi. her ne kadar ha deyince gitmenin zor olduğunu, imkansıza yakın olduğunu bilsem de pamuk ipliğine bağlı o mucizenin umudu ile yaşadım hep. çok yazık!
.
çaktırmadan bir daha baktım kendime. o renk vermeyen, mesafeli yüz hatları yerli yerinde, bıyık yok çok şükür. sakal da yok. sinek kaydı bir traş. takım elbise falan. ama dur bir dakika. akşamın bu vakti...
lan lan lan! yoksa...
ulan mithad bey! 
ulan mithad bey!
yedi yaşında ne isen yetmişinde de o'sun şerrefsizim. seni yere bakan, yürek yakan köftehor seni. 
kim bilir hangi hatunun kalbini kazandın yahut fethetmeye gidiyorsun şimdi? gemileri karadan karadan yürütüyorsun akşam akşam. 
ne diyelim?
 o vakit gazan mübarek ola mithatcım.
gazan mübarek ola.
bize de kerevetine çıkmak düşer artık bu saatten sonra... kerevetine..
.