kendine, yine kendinden gelen mektuplara sevinen insanlarız biz sevgilim. kim, hayatta olmayan babasından bahsetse, gözleri de buğulanan aynı zamanda.
kuşları seveni severiz. kedileri ve dahi çiçekleri. keza yaradılan yunus'u. yaradan'dan ötürü.
hem sevmek için illa bir karşılık, bir vuslat mı gerek? misal ben kuşları çok seviyorum diye kuşların da beni sevmesini beklemiyorum. sen de bekleme.
sahi. elmaydı değil mi o? lakin işte ben kuşları seviyorum.
şair affetsin.
dedem rahmetli. 'kaybedecek bir şeyi olmayandan korkmalısın evlat' derdi. sen'den sonra kaybedecek hiç bir şeyim olmadı. ama ben korkuyorum.
bu işte bir yalnızlık. bir cinaslı hüzün. bir metropol bulantısı..
hayallerimize pelesenk olan yerlerden dönüyorum rüyalarımda. bazı senli. bazı sensiz. bazı babamlı. bazı babamsız.
bazen de senli hayallerime yunanca bir şarkının buğusundan bakıp efkarlanıyorum. bu da başka bir yazısı alnımın. en hakikisini lise üçte çizdiler. ince uçlu bir tükenmezle. ama en acıtanını sen...
oysa bilmezmiş gibi. zaman diyorum kendime. arkadaşlarım da bana. sonra ben yine kendime. karşıdan karşıya geçer gibi. birazcık zaman diyorum.
birhan hanım ama öyle demiyor.
"insan iyileşmez. iyileşen zamandır."
haklı. çünkü.
ama ve yine de; burada zaman bir türlü geçmiyor. taşınması imkansız bir yük gibi sırtımda duruyor.
diyorum ki uzaklaşmalı biraz. bu artık sessiz bir diyar mı olur. yoksa kimsenin bilmediği eski bir şehir mi? bilmem. bildiğim.
yol'a gitmeli. yol'dan çıkmalı..
böyle gitmez. gitmemeli.
her gün aynı şeyleri yapmak. sorgulamadan robot gibi. ya da sorgulayarak. farketmiyor. ev-iş-ev. zorundalıklar-zorbalıklar-zorluklar. uzaktan bakıldığında eşkenar üçgen gibi. oysa 15 kilometrelik bir yarıçapta kısır dönüyor hayat. bunu ben istemedim. lakin engel de olmadım. şikayetçi miyim? sorgucuyum. tüm bu mücadele. ne için? anlamsız. çok anlamsız.
kuşlar da olmasa diyorum.
bu hayat... üç nokta.
"kuşlara iyi bakın" demiş nilgün marmara giderken.
kuşlara iyi bakın.