art arda içtiğim üç sigaranın iğrenç tadıyla yazıyorum tüm bu satırları şimdi. sigara demişken bir şey itiraf edeyim. tiryakisi değilim ve burada bahsettiğim her vakit içmiyorum. ama ve mesela dün ve bugün gerçekten içtim. yaklaşık iki senedir çantamda taşıyıp bitiremediğim paket birazdan içeceğim son sigarayla bitecek. kokusundan çok babamı öldürdüğün için nefret ediyordum. ve anneme söz verdiğim için içmiyordum daha çok. ama...
ama işte...
ama işte...
kiminle konuştuysam keyifsiz, sıkıntılı mayıs başından beri. benim mayıs sıkıntım ise dört mayıs önce başladı. bu sene katlanarak ve parçalayarak devam ediyor. ne ayın ne de yolun sonu görünmüyor artık. eskiden kötü de olsa bir yolda yürüdüğümü varsayardım. iğne ucu kadar da olsa bir umudum vardı. ve sonra hayallerim. şu son bir aydır artık hiç biri yok. mayıs başından beri yalpalıyor ruhum. sığamıyor hiç bir yere. yarasalar gibi bir oraya bir buraya çarpıyor. ne güneş ne aylaklık ne de filmler yetmiyor artık. gitmedim bugün işe. belki merhem olur diye bahariye'ye çıktım. oradan ayaklarım ve zihnim otomatik olarak piraye cafe'ye attı beni.
.
şimdi saat on biri biraz geçiyor ve dokuz masa dolu piraye'de. iki ayrı masada ikişerli, dörderli bir grup oturmuş diğer yedi masada ise tek kişilik yalnızlar korosu mevcut.
bu hayattan benim anladığım; kendimizden başkası ile ilgilenmiyoruz ne yazık ki. yalnız yaşayıp yalnız ölmemiz hep bu yüzden.
.
ve anladığım bir şey daha; haziranda ölmek zor demiş ya şair, mayısta kalmak daha zor, çok daha zor sevgilim.