ve sonra marla geldi ılık bir akşamüstü
mavi bir gülüşü, şiir gibi gözleri, pembe bir ruju vardı
bana sorarsan adı aşktı
ama arkadaşları o'na kısaca marla diyordu
ahh marla!
günahlarımın kefareti
en güzel düşüncem, bitmeyen şarkım
tam üç yüz altmış iki gün dört saat kırk iki dakika sonra bir mayıs akşamı gitti
tıpkı geldiği gibi
içimde derin izler bırakarak
acı çekiyoruz ibrahim
mavi bir gülüşü, şiir gibi gözleri, pembe bir ruju vardı
bana sorarsan adı aşktı
ama arkadaşları o'na kısaca marla diyordu
ahh marla!
günahlarımın kefareti
en güzel düşüncem, bitmeyen şarkım
tam üç yüz altmış iki gün dört saat kırk iki dakika sonra bir mayıs akşamı gitti
tıpkı geldiği gibi
içimde derin izler bırakarak
acı çekiyoruz ibrahim
çok acı
hak ettik mi?
hem nasıl ve ölümüne
bu dünya hangi ara yaşanmaz hale geldi
yahut aşk treninden ilk kim düştü ölesiye, bilinmez
bir ara denklem kurmalı ya da 'meydan larustan' bakmalı
ama şimdi ölmek zamanı
işte bak! eli ve kolu çiçek dolu adam ve kadınlar geçiyor müfit tümerkan'dan
önlerinde kediler ve kuşlar karşılıklı tören mangası olmuş son derece kapitalist bir güne yavşaklık ediyorlar
ve bir evin açık penceresinden sezen yükseliyor kahverengi tonlarda
kimse bilmiyor
yaşam apartmanının arka bahçesinde
ölüyü gömüyorlar ibrahim
en çok da piraye'nin kedileri üzülecek
şimdi kim onlara kaşarlı tost verecek
üç masa ileride alkış kıyamet, yaşa, varol, mutlu yıllar, iyi ki doğdunlar
yalnız servinin kederi duyulmuyor
gözyaşlarının toprağa karıştığı yerde
ölüyü gömüyorlar ibrahim
sevda dediklerini bir meyveden ibaret saydık
bize kimse söylemedi oysa
tahir olmak ne haddimizeydi
öldük, çok ayıp ettik
adem'in yasak elmayı yediği günden beri ilk toprağı hep günahsız bebeler atıyor
şimdi cevapsız sorularda
ölüyü gömüyorlar ibrahim
günahtır belki söylemesi ama
bu sefer ölmeyi ben de çok istedim
hem ne çok bilemezsin
aşka inancımı yitirdiğim ilk mısrada