kadıköy'den bir tatlı huzur almayalı uzun zaman olmuştu. aşağıdan
yukarı baştan aşağı bir güzel arşınladım bahariye’yi. kozmetikçi
ablanın beni kandırıp pahalı bir parfüm vermesine göz yumdum. lakin
hemen akabinde dükkanı satmaya kalkması karşısında dirayetli
davrandığımı söyleyebilirim. sonra moda'ya çıkıp adalar'a selam durdum.
moda’dan inişte ise altıyolu ve boğa’yı cepheleyen kafenin en jeopolitik
konumuna yerleştim sıcak denizlere inmek isteyen ruslar gibi. aceleyle
koşuşturan insanları, hiç durmayan trafiği izledim dakikalarca.
yanımda bitiveren kedilerle konuştum. pek sevmeseler de tostumu
paylaştım. arkamda kibar bir beyefendi ile yüksek volümde konuşan
hanımefendinin otopark maceralarını dinledim. sarışın kadının vivaldi sevdiğini
böylece öğrendim. daha sonra rüzgarı dinledim. hemen kafenin altında
satışa sunulan kır çiçekleri ile karışan kış kokusunu da içime çektim bugün. evet.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...
eternal sunshine of the spotless mind (2004)
-
mevsim kış. önümüz yılbaşı. onun ardı sevgililer günü malum. netflix mi çok
inceci, yoksa ben mi çok komplo teoriciyim? bilemedim. elimi dokunduğum
yerde y...