her gün aynı vagonlardan iniyoruz. o hiç vazgeçmediği üçüncü, bense birinci vagondan. tam on bir gündür şaşmadı bu vaziyet. ve her sabah istasyonun o hınca hınç kalabalığında kan kırmızı mantosuyla ilk o ısırıyor gözümü. samanlıkta iğne olsa o manto ile bulunmamasına imkan yok. ve o kadar yavaş yürüyor ki sanki yılların ağırlığını taşıyor omuzlarında. tempo hiç değişmiyor. büyü bozulacakmış gibi ve de geç kalma pahasına ben de hızlandırmıyorum adımlarımı. yine de bu yavaşlıkta mağlup ama mağrur bir duruş gözlerden kaçmıyor. niye ısrarla üçüncü vagona bindiği konusunda hiç bir fikrim yok. yoo hayır! aslında var. uğurlu sayısı üçtür belki. ya da arkadaşı ile her sabah üçüncü vagonda buluşuyorlar, arkadaşı kartalda iniyor o devam ediyor. olamaz mı? kim bilir belki... üçüncü vagon tercihinden emin olamam ama kırmızı ve tonlarını çok sevdiğine göre akrep burcu olma olasılığı yüksek. ne iş yapar, ne yer ne içer bunu da bilemem. ama her sabah aynı saatte aynı mantosuyla ve hep aynı ağır adımlarla sanki bir törendeymişcesine yürümesi yok mu?
bu satırları yazdırıyor işte..