yalan yok şimdi ibrahim. bu üçüncü 345 başlıklı yazım. diğer ikisini sevmedim. boğdurdum içimin cellatlarına. oysa yanlış şeyler değillerdi. ama malum olduğu üzere her doğru, her yerde söylenmezdi. hem çok sıradan bir gündü bugün. sabahın karasında bir kuzey ülkesi işçisi gibi işe gittim. akşam eve döndüm. gün boyu dünden kalan müzeyyen senar’ları dinledim. iki koltuğuma üç karpuz sığdırmaya çalıştım. eski ve yeni işlerimi aynı anda yapmaya kalktım. halt ettim. beceremedim. bütün karpuzlar yere düştü. lakin çok üzülmedim. zira hepsi kabakmış. bu devirde insan kime güveneceğini şaşırıyor azizim. melek yüzlü şeytanlar yetişiyormuş içimizde haberimiz yokmuş. neyse. sağlık olsun yenisini alırım dediğim an su şişesiyle bardağı beraber düşürdüm. bardak kırıldı. nazar çıktı dedim. fakat bu kez de iş çıkışı simsiyah bir otomobilin çamurluğuyla sol ayağım öpüştü. carl lewis gibi öne doğru 3 adım atmasam şimdi hastaneden yazıyor olurdum bu satırları. verilmiş sadakamız varmış tabi. gerçi hatanın çoğu bende olmasına rağmen bu kadarı da fazlaydı. oysa geçen perşembe tüm ağrı kesicilere rağmen gün boyu geçmeyen baş ağrımı annemi götürdüğümüz hastanede beni çapraz duaya alan ablam ve annem voltranı oluşturur gibi aynı anda okuyup yüzüme üfleyip saçımı da okşadıklarında anında geçmiş. ikindi vakti esneme rekoru kıran ablam “nazar var sen de çocuğum nazar nazar. kesin nazar var demişti. ablama hep inanırdım. yine inandım. geçtiğini sanmıştım. oysa geçmemiş. bana şimdi acilen bir paradigma değişikliği lazım ibrahim. paradigma değişikliği.