- istanbul çog galabalık diyorlardı, doğruymuş. köy bomboş ama. diyor.
kapıya sırtını dayamış gözlüklü, esmer abi sesli gülüyor. az önce vagonun ortasını mayın döşenmiş gibi boş bırakıp içeriye zar zor girmemize neden olanlara bağırdığım için gerilen sinirlerim boşalıyor. ben de gülümsüyorum. içimde kopan fırtınaları, bizi yönetenleri sabahın yedi buçuğunda metroya(4lü vagona ama) bindirme planlarımı askıya alıyorum. yanına yaren bulup ordu fatsa’lı ordan öğrendiğim kirli sakallı, lacivert montlu abiyi dinlemeye devam ediyorum. aslında tam dönebilsem muhabbet de edeceğim onunla. ama ve gerçi dinlemek daha çok işime geliyor.
- bu metroda on bin kişi varmı ki diyor.
muhatabı “bilmiyorum” diyor.
- her gün bu kadar insan nasıl yapıyor ki böyle? çekilir mi kanka bu hayat?
muhatabı bu kez ses vermiyor. belki mecburuz, elimizden ne gelir ki tadında bir takım jest ve mimikler yapmıştır. ben de bilemiyorum.
bildiğim; fatsalı abi bu hayatın sırrını çözmüş. benim gibi haklı da olsa haksız da olsa oto boka sinirlenmiyor. tabiri caizse kaçınılmaz olan tecavüzü zevke çeviriyor!
.
